Tam koparıyorum kendimi.
Özgür bırakıyorum zihnimi.
Bir türlü bırakmıyor peşimi.
Yürümeye çıkarmışım kendimi.
Ahmet Erhan konuşuyor benimle.
Aklımda ölümün bin bir yolu.
Yaşamak gelmiyor aklıma.
Şöyle mi ölsem diyorum.
Yok böyle olsa daha güzel olurdu.
Hayır hayır hayır hayır diyor. Ahmet abi.
Evin musluğu damlatıyormuş.
Derdine düşmek lazım şimdi.
Sonsuz olasılık içinden bir şey bulamamışım ben kendime.
O bir musluğun damlatmasıyla tutunmuş hayata.
Kıskanıyorum doğrusu.
Küçümsemiyorum. Kibir de değil benimkisi.
Zorluyorum kendimi bazen.
Zorla kendini diyorum belki onlar da öyle yapıyordur.
Yapamıyorum. Şımarık çocuk içimdeki.
Onu da anlamıyorum.
Ne desem duymuyor beni.
Bedenimi acılara mecbur ediyor.
Kızamıyorum da, fotoğrafını asmışım duvara.
Masamın üstünde de bir resmi duruyor.
Birinde çok mutlu bakıyor, kıyamıyorum kızmaya.
Diğerinde hüzünlü, kızmak ne kelime.
Elimde olsa, fotoğraf olup sarılacağım ona.
Bir sarılsam geçecek gibi her şey, öyle bir sevgi.
Sonra karar veremiyorum ikisi aynı kişi mi.
Bu kadar neşeyle bu kadar hüzün.
Hangi yüz ikisini de ifade edecek kadar mahir
Her günüm böyle sanki. Ya neşe doluyum, ya hüzün.
Biraz dündeyim çünkü, biraz günde.
Geleceğim düşümde, çok güzel.
Orası düşümde kalacak belki.
Tanıyamadım kendimi çünkü.
Ne var yarın kestiremiyorum.
Belki gül, belki öl diyecek yarın bana deli çocuk.
Kaygılarımı almaya da yetmiyor şimdi ama biliyorum
Bugün varım, yaşıyorum, yaşatıyorum çocuğun düşlerini.
O benden de hayalperest.
Ele güne rezil ediyor beni.
Deliye çıkardı adımı.
Boş ver takma diyor. Yaşamı öğretmiyor ama.
Bilmediğin yolu planlayamazsın.
Beni sev diyor, beni dinle, yaşat düşlerimi.
Kölesi olmuşum zaten, şikâyet yok.
Toleransım sınırsız, herkesi alırım karşıma.
Yaşamı da aldım ya zaten en önce.
Seviyorum onu, bunu kimseye anlatamam.
Şimdi nefret diyecekler, kendini sevmiyordu.
Ölümün adını nefret koyandan hesap sorsun kalanlar.
Ölümü düşledi belki, başka sebebi yok.
Kimse suçlu değil. Bir oyun istedi belki çocuk.
Yüzündeki bir tebessüme, dünyayı yakmam belki.
Benim olmayana el sürmem.
Benim olanı istesin benden, gücümün yettiğini.
Ufak bir şaka olur ölüm benim için.
Onun yüzünde bir tebessüm için yakarım kendimi.
Hayatımı yaktım ya zaten en önce, itibarımı sadaka verdim.
En sevdiğim kitabımı bir sevgiliye verdim o gülsün diye.
Aşık taklidi yapıp durdum, şehvet oyunları oynadım,
Sevdim, sevdirdim kendimi, geri çekildim sonra.
Tahrik et ama tatmin etme diyor bana.
Oyunu da bozuyorum bazen, kölesiyim dediysem,
İsyanlarım yok değil, kızıyorum bazen.
Ne bileyim işte, hayat dayatıyor kendini.
Camdan bağırıyor şimdi, eve geç diyor.
Hava soğuk, ellerim titriyor soğuktan.
Dalamıyorum düşlere, bu soğukta oyun da olmuyor.
Çişim de geldi zaten, hevesim kalmadı,
Yaşam her bir yandan bağırıyor, geri gel diyor.
Dönüyorum şimdi, çişimi yapacağım, musluğa bakarım belki.
Bir kitap alırım sonra elime, yeni bir giriş bileti düşlere.
İşi gücü bıraktım zaten.
Kontrol bende gibi sürüyorum
Ama öyle değil, frenim patlamış aslında.
Sonumu görür gibiyim, çok uzakta değil sanki.
Kaç düş görürüm daha uyanmadan. Bilmiyorum.
Ciddiye almıyorum hayatı. O da beni ciddiye almıyor.
Kavgalıyız sanırım, anlamıyorum ki, hep bir çatışma.
Hırs yapıyorum bazen, kurallarına göre oynayacağım diyorum
dünyayı.
Sonra yine bozuyorum ritmini müziğin
Kendi şarkımı çalmaya dalıyorum.
Atım çapraz koşuyor, filim dümdüz, önüne katıp alıyor her şeyi.
Kalem yıkılmış, şahım piyonların maskarası olmuş.
Vezirim kendini asmış. Yazık diyorlar, bulurduk bir yolunu.
Saçmalık.
Bir resim çizmişim. Ters tutmuşsun diyorlar.
Benim resmim bu, bana anlatıyorlar. Saçmalık.
Elektrik gitse söner dünyası, artık gelmese, hayatı biter.
Benim dünyamda gözlerim kapalı, ışığa gerek yok. Her şey net.
Benimki koşulsuz, onunki dayanıksız, hangisi gerçek?
İnanç, normal, kabul, anlıyorum galiba.
Anlamlandıramıyorum ama, saçmalık.
Bu dünya gerçekse bile, hepsi benim değil.
Kaldırımlarında yürüyorum sadece.
Çarşısında bankasında işim yok.
Her gün yürüyorum evimden,
Bir uçağın kalkışı gibi, yeterli hıza ulaşana kadar,
Uzaklaşıyorum evimden. Sonrası malum.
Düşyolumdan evime düşüyorum.
Bir uykuya kaç rüya sığdırabilir insan.
Önümde sonsuz tane yol.
Kaç tane yolun hikâyesini sığdırabilirim hayata?
Freni patlamış kamyon, insanlara çarpmamak için yoldan
çıkıyorum bazen.
Kendi yolum değil ama, kendi yolundan çıkar mı insan.
Öldürmek pahasına sürerim umarsızca.
Uçuruma sürüyorum belki. Üzülmeyin adıma.
Düşmeği sevdiğimden yapıyorum.
Düşerken göreceğim düşün güzelliğine inanmışım belki.
Ya da çocuk sür demiş, saçlarımın arasına girsin rüzgâr.
Sormuyorum bile emin misin diye, içimde tutuyorum.
Yeniden doğuşu yok belki, gerçek ölüm.
Olsun diyorum boş ver, kaçırma keyfini.
Belki biz yere varmadan yok olacak dünya.
Kaygının ağzında yaşadı zaten hayatı.
Dişlerinden sıyırdı şimdi kendini.
Düşüyor ama boşlukta.
Bedeli var her şeyin.
Ölümdür ancak onu ölümden kurtarabilecek olan.
Düşüyor şimdi, mutlu. Nereden geldiyse umut bile var yüzünde.
Düşüyor şimdi, dibi gördü. Farkında. Her şeyini soyundu şimdi.
Son bir kez, birini seçmek zorunda, çırılçıplak.
Hepsini yaşamaya vakti yok. Umudu seçti. Yaşamayı seçti.
Ölüm burnunun ucunda olsa da umudu seçti. Yaşamak istiyor.
Zamanla ölçülmezmiş yaşam. Buna inanmış. Haklı belki. Belki
haksız.
Ne değeri var ki şimdi. Yaşamayı seçti, ertesi ölüm.
Yaşadım diyecek. Yaşamı, umudu seçtim.
Çocuğu da güldürdüm. Toprağı yeşertecek tebessümü şimdi.
Dibe vurana kadar yaşadım.
Umudu doğuracak topraktan önümüzdeki bahar.
Yeni bir çiçek açmış diyecek bir çocuk annesine.
Annesi umudu anlatacak ona.
Çiçeği kopar diyecek çocuk.
Umudu koparamazsın diyecek annesi. Öldüremezsin de.
Koparsan da yeniden biter aynı yerde. Bittiği yerden başlar.
Bırak yaşasın bildiği gibi. Dokunma.