Porz Goret.

Geceye daha çok yakışır sanırdım, ay ilk dördüne yaklaşırken. Şimdi ise güneş ışıkları apartmanları yarmaya uğraşıyor bana ulaşmak için ve Porz Goret çalıyor. Sabırsız bir heyecan, huzurlu bir telaşe… Birazdan gözlerim kamaşacak. Serin sabah rüzgârını içime çekeceğim ve gülümseyeceğim. Yann Tiersen son notalarını çalmış olacak ve… Sessizlik, aitlik gibi, çok sürmeyecek. Zira kuşlar, sanki doğanın bebekleri, bıcır bıcır sesleriyle şakıyacaklar etrafta. Bahar kapılarında, ha geldi ha gelecek. Sevgiliye kavuşmanın karşı konulamaz mutluluğu. Bütün bir kış sustukları kadar çok sarılacaklar ona.

Sessizlik.

Aitlik gibi. Kelimelere, seslere ihtiyaç duymadığımız bir an. Ne dayanılmaz bir güç. Kelimeler kadar, kelimelerden daha güçlü pek az şey var evrende. İnsan varyasyonları kadar sınırsız. Seni bulması… Fakat işte o, sınırlı sayıda olasılık. Sınırlı sayıda olasılığın getirdiği güzellik paha biçilemez. İnsan hayret ediyor. Bir gün ansızın karşına çıkabilir. Türlü türlü isimler, suretler kuşanabilir; uçsuz bucaksız evrenin, küçük ve kömürleşen dünyasının en safderun köşesi. Zaman uçurumlarından sıyrılmış bir sabah gibi: Adrasan’da güneş henüz doğmakta, Times Meydanı tenhalaşırken. Özlem dolu bir dolunay, kalbi kırılmadan doğan bir güneş… Altında iki kalp. Kabul etmiyorlar ama içlerinde asi bir heyecan var. Âşık olmaktı bu, tarif edilemez ve alışılmadık olmanın sırrı. Bazı şeyler bazen yalnızca birlikte delirirsen anlaşılabilir derler. Delilik ise yaşamım boyu sürecek olan bir deneyin sonucu gibi. Bu yüzden inanmayı bırakmıyorum. Yann Tiersen son notasını çaldı.

Sessizlik.

Aitlik gibi.

Çok sürmüyor.