Fukara; dik yokuştan zar zor ilerleyebiliyor, kara her ayak bastığında kayacak gibi oluyor, dengesini zor bela toparlayabiliyordu. Dört kış önce kapalı çarşıdan yarı fiyatta aldığı botları şimdi yamyaş olmuştu ama bu onu pek endişelendirmiyordu.


Köye vardığında saat gecenin ikisiydi. Köy kıraathanesinin ışıkları açık, köyün yaşlıları ve gençleri karışık olarak iskambil oynuyorlardı. Hiç düşünmeden içeri daldı, sobanın yanına ilişti. Hava soğuk olunca herkes sobaya yakın oturmaya dikkat ediyordu. Adamın böyle hızla gelip önlerine geçmesi elbette canlarını sıkıyordu ama seslerini çıkartmamışlardı. Fukara, sobanın dibinde ellerini ovuştururken arkasından bir el omzuna dokundu.

‘’Vay kardeşim! Nerelerdesin sen?’’ dedi monoton bir sesle. Adam arkasına döndü, hemen yanındaki çocukluk arkadaşı Derviş’i görünce ona sarılıp özlem giderdiler. ‘’Büyük şehirden mi geliyorsun?’’ diye sordu. Adam kafasını salladı, ‘’Evet, otobüs en fazla aşağı kasabaya kadar gelebildi. Çığ tehlikesi varmış, baksana kar deli gibi yağıyor.’’

İkisi de aynı anda dışarı bakıp tekrardan önlerine döndüler. ‘’Geç oturalım şöyle. Anlat bakalım Fukara, nerelerdesin, ne yapıyorsun?’’


Ona her şeyi detaylıca anlattı. İstanbul’da nasıl bir hayat kurduklarını, işe girdiğini, orada evlendiğini ama sonradan karısının vefat ettiğini ve daha birçok konuyu tane tane dile getirdi. O her anlattığında, Derviş ‘’Demek öyle, vah vah, üzüldüm.” diyerek en azından dinlediğini belli ediyor, görgü kurallarına bir nebze uyuyordu.

Konuşmanın devamında ikili kahve içip biraz daha konuştular. Derviş bir ara heyecanla sözünü kesti. ‘’Şu komünistlerden bahset, nasıl insanlar?’’

Bahsettiği kişiler hakkında pek bilgisi yoktu ama yine de gazetelerden, radyodan anlayabildikleri ile belirli bilgiye sahipti. Az boyanmamıştı dairesinin önü ‘’Komünistler Moskova’ya!’’ diye. Hatta bir keresinde merak edip mahalledeki ağabeylerine sormuştu. Onlar kendisine Nazım Hikmet’in bir şiir kitabını vermiş, bunu okumasını tembihlemişlerdi.

Boğazını temizledi, konuşmaya devam etti. ‘’İşler kötü vallahi Derviş. Her sokağın başını biri tutuyor. Öyle boş da değiller, hepsinin beli dolu. Tek bir yanlış kesimde tabanca atıyorlar.’’

‘’Peki polis? Hiç müdahale ediyorlar mı?’’

‘’Ne müdahalesi be kardeşim, adamlar saklanacak delik arıyor. Geceleri sokakta bekçi titreye titreye devriye atıyor. Polisler zira aynı durumda. Anlayacağın aklı olan büyük şehre geçmez.’’


İkisi bir süre sustu, tek bir kelime etmediler. Sessizliği bozan tek şey okey taşlarının sesiydi. Derviş’i bu yanıtlar epey bir şaşırtmıştı. Memleketin bu köşelerine çok fazla haber gelmemesi normaldi. Büyük şehirler bu zorlu zamanları daha içten yaşıyor, daha bilinçli oluyordu.

‘’Sen niye geldin?’’

‘’İşten çıkartıldım, para kalmayınca buraya çalışmaya geldim.’’

‘’Burada bir iş var ama senin için zor.’’

Yüreği sevinçle doldu. Ne iş varsa yapmaya hazırdı, hem de bu zamanda kesinlikle iş seçmezdi. Fukara, devam etmesini titreyen elleriyle anlatmaya çalıştı. Onun bu heyecanı her hâlinden okunuyor, doğal olarak Derviş de bu durumu anlayabiliyordu.

‘’Dur hemen heyecanlanma. Daha senin yapıp yapamayacağına karar vermedik. Bu iş şakaya gelmez. Ağır iştir, kas gücü gerekir, her şeyden öte sabır.’’

Daha fazla heyecanlanmasına sebep olmuştu bu cevaplar. Kalbi bir çocuğun ki gibi atıyordu. ‘’Madencilik yapabilecek misin?’’


Sustu, bir süre bekledi. Ne cevap verebileceğini kestiremiyordu. Bu sahiden de ciddi bir işti, karar vermesi güçtü. Ama şimdi düşündüğünde ‘’Başka bir çarem yok,’’ diyordu. ‘’Peki, kas gücüm yeterli mi?’’ Bu sefer bunu düşünmek gerekiyordu tabii ki de. ‘’Yok ya, yeter tabi. Kas gücü ne ki? Yaparım ben.’’ diye avuttu kendini.

‘’Cevabın ne?’’ diye düşünmesini böldü Derviş. ‘’Çok beklemez bu işler, herkes kapar bu işi.’’

Delikanlının yüreği bu sefer daha da sıkıştı. ‘’Kabul ediyorum,’’ dedi bir hızla.

‘’O zaman Recep ile konuşacağım. O madenin patronu. Bizim köye çok sık gelir, geçen günlerde geldiğinde de o söylemişti. Son zamanlarda grevler çok arttı, madenciler de etkilendi.’’


Haklıydı, bu grevler birçok iş yerini sıkıntıya sokmuştu. Fabrikaların çoğu boşalmış, tüm tecrübeli işçiler çalışmayı bırakmıştı. Bu durumda patronlar paşa paşa işçileri zam ile geri almıştı.