Yüzünün bile görünmediği bir fotoğraftan ilhamla, yüzünü bile esirgeyenlere ithafen.




Dön yüzünü…

Bir gülüşünü, çok görme bana…

Zira rüzgar alıp götürür düşlerimizi uzaklara.

Kanla yeşeren esintiler değince saçlarına;

Sanki Olimpos’un tamamı secde eder huzuruna…


Dön yüzünü…

Bir bakışını esirgeme benden…

Sen, nefes aldıkça bereket akar İda’nın eteklerinden.

Gezerim şol gökleri, bir miras ararım mitlerden;

Daha parlak görünürsün güneşten; hatta Apollon’un şiirlerinden…


Yolum düşer çöllere…

Delice uçup ateşine, yaktım kanatlarımı.

Çiğnediğim her kum tanesine, kanattım ayaklarımı…

Basra’ya, Kızıldeniz’e, Körfez’e kadar uzatırım bakışlarımı;

Firavun’dan bile kötüymüşüm gibi saklarım utançlarımı…


Birden, gözlerimi açınca…

Dörtnala bir at sırtında, koşuyorum bozkırlarda…

Ben çok defa öldüm, bu haki renkli manzaralarda.

Sürdüm hasretin, acziyetin, taze baharın yollarında;

Ruhumu buldum yeniden Yüce Tanrı Dağları’nda…


Derviş