Gün doğup açılırken pencerem

O vakit anladım yok oluşu

Sahi yok olduğunu nereden bilebilirim ki?

Bilinmez!

Belki de bir parça varoluşu

Aslında...

Evet, kursakta kalan

Perdemin soluk alışı göğsümü kabartırken

Desenlerinde bir tezatlık var

Tenimi beneklerle kaplı, ruhumu boğulmuş

Varlığım her bir benek kadar havalı

Bir o kadar hapsedilmiş

Denesem mi çığlık atmayı?

İmdat!

Benekler üzerimde çırpınır

İncecik bir acı

Her bir ben vücuduma kazınırken çivi gibi

Nasıl olur da dünyanın öbür ucunda bir kanat çırpışı

Benim perdeme nefes...

Nasıl olur da tüm dünya şu benlere hapsolmama neden...

Ah! Ne hazin son

Sayısız kanat çırpışı mı ki bu kadar ilmek ilmek bedenimde gezinen?

Oysa ne çok severim uçuşu kelebeğin

Beneği perdenin


Şimdi ağlamamak için zor tutuyorum,

Tutunuyorum

Öyle ki taştı taşacak

Ağlarsam boğulur muyum?

Üzerimde kocaman beyaz bir kelebek

Kelebeğin kanatları kollarım...

Der misin ki Kafka olayım?

Beyazından ve kanatlısından

Demek ters yüz düşünce ayaklanmak ne zahmetli


Yokum, ama var gibiyim

Son da bir başlangıç değil mi?


Şimdi kanat çırpıyorum

Göklerde kiraz çiçekleri

Rüzgar da benim

Kendi sonumu getiren de

Uçuyorum

Daha çok, daha çok çırpınış

Şu bulutlar bu kadar güzel miydi?

Derken bir tıkırtı

Aslında gök gürlemesi

Küçük olunca meğer ne körlük büyük şeyler

Kafamı kaldırsam

Henüz kontrol edemezken

Antenlerimden biri kırılıp savruldu

Ellerim yahut ayaklarım mı desem

Öylece kalakaldı

Sert bir vuruş

Ahh ne acı, yere yığıldım!

Bedenim bir düş tanesi

Kaç mil indim bilmiyorum kanatlarımdan biri kül olup toprağa serildi

Bir cam kenarı ve benekli perde

Karşımda ben

Ben beyaz kanatlı bir Kafka

Benliğim kelebeğe dönüşürken diğer ben bana bakmaktan aciz

Son nefesim orada biterken küllerimden bir kiraz çiçeği


Varım

Ama yok gibiyim

Öylece bir döngüde ne kelebeğim

Ne kiraz çiçeği

Ne rüzgar

Ne de bir perde beneği...