Rüzgar esiyor ve ağaçların yaprakları hafiften titriyor, ileri geri sallanıyor. İnsanlar geliyor, gidiyor, birbirleriyle öbek öbek konuşuyorlar. Birisi tek başına etrafı seyrediyor. Kuşları, esen rüzgarı, ağaçların dallarını, insanları ve bulunduğu yeri düşünüyor. Ayak sesleri birbirini takip ediyor. El sıkışıyor insanlar. Birisi ceketinin düğmesini ilikliyor (Soğuk mu oldu ne diye geçiriyor belki de içinden). Sigaralar arka tarafta içiliyor. İçeride imam vaaz veriyor. Musalla taşında soğumuş artık sadece et ve kemiğin birleşiminden oluşan bir vücut tabutun içinde duruyor. Başında insanlar bekleşiyorlar. Taziyeye geliyor insanlar; el sıkışıyor ‘’Allah rahmet eylesin, başınız sağ olsun’’ diyor ve gidiyorlar. Saçları okşuyor soğuk rüzgar. Hiç kimse garipsemiyor durumunu. Garipsenecek bir şey de yok zaten. Akışa uymuş gidiyorlar. Evet evet sanki biri sürekli anlamsız bir şeyler düşünüyor, çokları için. Kendisinden sonra da esecek olan rüzgarı, ötüşen kuşları ve ağaçlardan ayrılan yaprakları düşünüyor. Ama ağaçlar yeşerecek, rüzgar dinecek ve kuşlar uçacaklar yeniden. Rüzgar farklı olacak belki, ya da ağaç kuruyacak yeni filizler büyüyecek ve yeni kuşlar doğacak. Tekrar ve tekrar devam edecek. Anlam diye tekrarlıyor içinden hiçbir şey bilmese dahi. Ezber işte! Bilmemenin laneti yakalıyor yine onu. Sonra tabut omuzlara alınıyor, yokuş yukarı çıkılıyor. Tabutun içinden vücut çıkarılıyor ve yerleştiriliyor nemli toprağa ve üstüne tahtalar diziliyor üstüne toprak atılıyor. Yan tarafta Kuran okuyor imam. Sonra dağılıyor herkes. Hiç olmamış gibi iniyor yokuşu. Bir dakika içinde gülmeler başlıyor. Unutuyor daha demin gördüğünü. Ne kadar da çabuk yadsınıyor ölüm! Döngü tekrarlanıyor kişiler değişiyor, yürünen yol, atılan toprak, okunan kuran değişmiyor. Yüzler değişiyor, seven değişiyor, gülen değişiyor ama o hiç değişmiyor tüm gerçekliğiyle bekliyor.