ya dursaydım

görmek ve görmeyi duymanın doğusunda 

en doğusunda ve pazarlıksız 

farkı sezmekle 

biliyor olmanın köşesine 

ve diğer köşelere batan bir şey olmaya

durmadan çokça batan 

ya hiç ağlamasaydım


algını kaç kere gölgeledimse o kadar 

yüzümü yıkayacağım gibi totemlerim 

inançlarım da oldu inanmayacağın

anlatacak gibi durduğumda

gerçekliğe uzun uzun bakındığın yerde

soldan dönünce çarşaflarda nefessiz 

sağdan bakınca yastıklarda bin pişman 

ortalarında gezinmiştim gidip gelmiş 

gelip oturaklı kılamamıştım ani bir kalkışı 

anlatmayı seçmekle 

anlamaktan turuncular döktüğüm 

döküldüğüm renkten anlatıyorum 

olanlardan sakın

kendinden sakın

ve olmayandan en çok 


gördüklerimden dönmenin yıldızı kaydı üfleyince sönenlerin üzerinde bir dilek kaybetti biri 

aceleyle bitti cümbüş, kimse sormadı 

gördüm

farklı kaplarda aynı suyu yudumlarken

tesadüflere inanmıyorduk daha

sessizliğin kılıcını kuşanmışken üstelik 

susuzluğu anladık kanmayıp

korunaklı içeceklere 

bazen uzak, bazen diz dize anıldık

gördü, alnımdaki parıltıya gülümsedi 

gördüm, göğsümde sakladım sırrını

biri baktığı aynalarda buldu lotusları 

sonra göğsündekini baktığı her yerde

züleyha'yı bilmek aslı yüzünde 

kumaşlar ağırlaştı ve aralandı sis

gördüm

o bakarken penceresinden 

yeminler içiyordu nil çağlamayacağına


bunca bulutu nasıl taşıyacağız 

birazını kimsenin girmediği

binalara saklayalım inan

tuttuğumuz şeyi bilmeyecek kimse 

bizi çok güldürecek 

resimler çizelim birazıyla

bunca sesi nasıl susturacağız

gözümüzü kapatınca harfler nasıl renkleniyorsa öyle 

sabahı edemiyoruz diye değil

mutfağımızda geceyi giydirdiğimizden

doğuramıyoruz günü 

bununla nasıl sağ kalıyorsak öyle