Kalabalık caddelerde donuk gözlerle yürümek… Etrafta akan binlerce insana karşı duyulan kayıtsızlık… Garip bir his. Her şeyin anlamsız göründüğü o an ve boşluk… Ne denebilir ki bu hisse, ne yapılabilir buna karşılık? Bizi yutan bu yalnızlık duygusu, kalabalıklar içinde daha bir çok görünüyor insanın gözüne. Elinde buna karşın sadece salt bir kabullenmişlik kalıyor insanın. Olan ve biten, olmuş ve bitmiş, olacak ve bitecek birçok şeyi öylece kabulleniş. Kimileri yadsır bu kabullenmişliği hatta buna karşı hissizlikle suçlanabilir insan fakat çaresizliğin ağırlığından ağır değil hiçbir suçlama. Kaldırıp atamazsın bazı şeyleri. Ne kimseyle ne bir başına… Ağırlığından mı olanların yoksa güçsüzlüğümüzden mi bizim, düşünür durursun. Durur ve düşünürsün. Düşünmek için durman gerek. Dururken yanında akan kalabalığın seni yutmasından korunarak. Eğer yutarsa seni o kalabalık artık sen de akıp giden kalabalık olursun. Kimi ister bunu, kimi bundan korkar, kimi bunu da umursamaz. Aslında umursamayan en çok umursayandır. Çünkü o umursamıştır, farkındadır çoktan ama aşamayacağı her şeyle umursamazlık zırhıyla dövüşmeyi seçmiştir. En azından bir seçim yapabilmiştir. Umursamamayı başarabilir mi bilinmez ama en azından denemektedir. Mücadele etmekten kaçtığı sanılabilir insanın ama fark etmez çünkü mücadele etmek ancak umursamayan olmadan önce geçilen bir aşamadır. Hepsi o kadar. Her şeye karşı yenilgiyi kabullenmiş olan değildir sözlerimin öznesi. Sadece galip çıkabileceği savaşlarla, daha önce savaşıp kaybetmiş olduğu olayları ayırt edebilendir. En az savaşmak kadar önemlidir dünya ile barışmak. Dünya ile barışmanın öncülüdür onu kabullenmek. İster sen kabullen, ister dünya kabul ettirsin sana kendini dünya için; hiç fark etmez. Ama insan için fark eder. Kendi kabullenen barışmıştır, dünyanın kabul ettirdiği yenilmiş. Donuk gözler de umursamaz da aslında dünya ile barışandır. Akan kalabalık ise çokluğunun verdiği güçle, dünyanın/doğanın ona verdiği akılla; onu, savaşarak yenebileceğini sanan kuru bir gürültü yalnız. Donuk gözlerin sessizliği bastırır bütün gürültüyü. Gerçek bu! Fakat gürültü ne kaybedeceği savaşta ne de sessizliğin sesi bastırabileceğinin kabullenişinde çokça geç kalacak. Bu durum ne donuk gözlerin sahipleri için ne de dünya için önceden duyumsanmış, çağlar boyunca yaşanmış ve yine çağlar boyu yaşanacak olandan başka bir şey değil. Donuk gözlerin yalnızlığı ve sessizliği; kalabalıkların birlikteliğinden ve gürültüsünden daha acılı şekilde sürecek... Bu da bir gerçek. Var olan ve sonsuza dek var olacak tek şey, her zaman donuk gözlerin ve kalabalığın bir arada fakat bir o kadar da birbirinden ayrı biçimde yaşayacak olması. Dünyanın savaşılamayan ve savaşılamayıp barışılması gereken durumlarından biri de bu birliktelik ve ayrılık. İkircikli yapısıyla dünya; bu ikisinden de ayrı ve bu ikiliye de hükmeden biçimde varlığını koruyacak bir şekilde ama her nasılsa artık, hayatta kalmayı ve bu gerçeklerle yaşamayı başarabilmek gerekiyor. Özellikle farkında bir donuk göz için hayli zor bir durum olan bu durum ancak umarsızlıkla aşılabilir. Aşılabilir mi?