Başkalarına ait hikâyelerini okuyoruz. Esasen her birimiz kendi romanımızı yaşıyoruz. İnsanlık tarihi boyunca insan kültürel olarak evrildi. Avcı-taşıyıcı olarak başladığı bu yolda yerleşik hayattan, uygarlık oluşturmaya devam etti. Değerleri üretti, yaşam stili oluşturdu. İnsan da doğumundan ölümüne kadar evrilerek yaşamını sonlandırmakta. Hayata bir kez geliyoruz. Geldiğimiz dünyada nasıl yaşayacağımıza dair ise pek az düşünüyoruz. Oysa insanın aslî amacı kendi kendini inşâ etmektir. Yüzlerce olay girdabında kaybederken kişiliğimizi tüketiyoruz. Bunda dur demek elzem. Kendimizle yıkılmaz ve sağlam bir ilişki geliştirmeye mecburuz. Kuru sıkı sen değerlisin sloganları kulaklarımızı paslandırmışken gerçek ve anlamlı bir bağın inşâsından söz edeceğim. Günün sonunda varacağımız yer kendimizle olan ilişkimizdir. İnsanın hayattayken ulaşacağı en yüksek mertebe kendine karşı dürüst olabilmesidir. Kendine şeffaf bir gözle bakabilmek pek zordur ancak bu bizlere öğretilmez. Duygularımızı, zaaflarımızı tanıyacağız. Dünya ona baktığımız pencereden şekillenir. Bakış açımız nasılsa dünyayı öyle görürüz. Bu bizimle ilgilidir. Bu sebeple aynı yere bakar fakat farklı şeyler görürüz. Yaşadığımız her olay bizi dönüştüren bir etkiye sahiptir. Acılar, haksızlıklar, kayıplar... Yıllar geçtikten sonra artık aynı kişi olmadığımızı fark ederiz. Hayıflanmak, dert yanmak sadece umutsuzluğumuzu arttırmakta. Korku ve ümit arasında yaşayanlar için dengeyi bozan bir unsur: Kendine acı çektirmek. Umudu ve korkuyu dengede tutmakla yükümlüyüz. Bu sebeple yaşadığımız her olayın üzerimizdeki etkilerini saptayıp yol almamız gerekir. Hayatta bir şeyler yapmak için vaktimiz olacak. Olaydan alacağımızı alacak ve kişiliğimizi dönüştüreceğiz. Sorunu çözemiyorsak ve elimizden bir şey gelmiyorsa yahut zaman aşımına uğramışsa artık onu azad etme zamanı gelmiş demektir. 21.yy safsatası olarak sürekli mutlu olmamız gerektiği kulaklarımıza fısıldansa da yaşam bir bütündür. Acısı, kavgası, sevinci, kederi ve hayal kırıklığıyla. Her şey zıttıyla beraber olmasa sınanmanın ne anlamı kalır? İyiliğin, kötülüğün ne anlamı kalır? İnsan biraz da çelişki demektir. Yapısı gereği bazı durumlar karşısında renk değiştirebilir. Ancak bizim kendimize bir borcumuz var. İnşâ ettiğimiz, kendiliğimizle varolmak. Her yerde ve koşulda. En büyük sorumluluk kendi olabilme sorumluluğudur. Bunlar bize öğretilmedi. Mezun olduğumuz okulların, sosyal sınıfımızın, kültürümüzün çok ötesinde. Doğru olduğuna inandığımız davranışlarımızın ve düşüncelerimizin arkasında dimdik durarak. İnsanlar bizi sevsin diye değil bir tutarlılık borcumuz var kendimize. Zihin, toplumdaki rolümüz, davranışlarımız örtüştüğünde elbette biz de bu durumdan memnuniyet duyacağız. Çelişkiler girdabına ruhumuzu kaptırmaktan sakınmalıyız. Kendimizle kuracağımız ilişki anlama dayalı olacak ki bizi beslesin.
Dönüşen İnsan
Yayınlandı