"Sanırım dünyevi meşgalelerden tamamıyla uzaklaşarak dağlarda, tepelerde, kırlarda gezinmeye günde en az dört saat -hatta genelde daha fazla- harcamadan ruh ve beden sağlığımı koruyamam." (Thoreau, 2021) Amerikalı düşünür Henry David Thoreau, yürümek ve doğa ilişkisinin ruh sağlığımız üzerindeki etkisi üzerine böyle demiş. Tabii ki günümüz dünyasında yürümeye bu kadar uzun süreler ayırmamız mümkün görünmemektedir. 

  

Fakat buradaki diğer büyük problem ise vakit darlığı değil doğanın yok edilmesidir. Oturduğumuz sokakta, iki sokak ötemizde otobüse bindiğimiz durağın karşısında, okulumuzun, iş yerimizin karşısında muhakkak bir şantiyeye rastlarız. Kent sürekli bir şantiye kalabalığının içinde kalmaktadır. Bu görüntü ve ses artık olağan bir hal olmuştur. Artık her yer şantiyedir. Bu süregiden inşaat hali hem çevreye hem de kent dokusuna zarar vermektedir. Bu inşaatların artışı hem nüfus artışının getirdiği konut sıkıntısı hem de neoliberalist ekonomi politikalarının bir sonucudur. Bu yazıda, Ankara ili özelinde kentsel dönüşüm süreçleri ve kentin değişen görünümü üzerinden doğa-insan ilişkisi üzerinde durulacaktır.


Ankara, ülkemizin başkenti olarak tasarlanmış ve sıfırdan inşa edilmiş bir şehirdir. Yeni Cumhuriyet'in kimliğini yansıtacak şekilde mimarlar tarafından tasarlanmıştır. Yeni ideolojinin simgesel bir mekanı olmuştur. Cumhuriyet'in ilanından günümüze kadar olan doksan yıllık süreçte ekonomik ve politik sebeplerle kent, sürekli bir inşaat sürecine girmiştir. Yeni inşa edilen apartmanlar, alışveriş merkezleri kentin çehresinde bir mezar taşı gibi dikilmektedir. Bu yeni imar politikaları sonucunda kentin içindeki alanların tüketilmesi sonucu gözler yeşil arazilere, ormanlık alanlara dikilmiştir. Kentin içinde ise hem politik söylemlere hem de yoğun bir mücadele alanına tanık olan yerler ise gecekondulardır. 

Kentin genişlemesiyle birlikte gecekondular kent merkezinde kalmıştır. Bu kaçak yapılar hem kentin ‘modern’ yapısına zarar vermekte hem de daha fazla insana konut imkanı sağlamak yerine daha az insana ev sahipliği yapmaktaydı. Bu durum karşısında yeni ekonomik düzende devlet, aradan çekilmeli ve sermaye olaya el koymalıydı. Bu arındırma projesi sadece kaçak yapılara karşı değildi, bölge halkına ve doğaya karşı da yürütülen bir projeydi. Yürütülen bu projelerle hem bölge halkı yerinden edilerek mağdur edilmiş, yetişmesi yıllar süren ağaçlar iş makinalarıyla yok edilmiştir. Yıkılan evler ve kesilen ağaçların yerine uzun beton bloklar dikilmiş, etrafı da daha ‘modern’ bir görünüm için betonlarla bezenmiştir. 

Yeni inşa edilen bu sitelerin reklamları incelendiğinde insanlara daha iyi bir yaşam, daha iyi bir gelecek vaadiyle pazarlandığını görürüz. Bu yeni uzun site-apartmanlar insanlara betonlarla bezeli doğadan izole bir yaşam satmaktadır aslında. Yeni inşa edilmiş çok katlı bir binanın en tepesinden mezar taşını andıran diğer binalara bakarlar aslında. 

“Elliler, Ankara’da çarpık kentleşmenin iyiden iyiye gözle görülür olduğu bir dönemdir. Gecekondulaşma artmıştır. Arsa spekülasyonu hız kazanmış, imarlı\imarsız yapılar altyapı bakımından yetersiz kalmıştır.“ (Cantek, 2006:51)

Bir kent olarak sıfırdan kurulan Ankara, başkent olmanın getirdiği nüfus yükünün gerektireceği altyapıdan yoksundu. Bu altyapı yoksunluğu ve çarpık kentleşme dolayısıyla 1957 yılında Hatip Çayı’nın taşmasıyla sel felaketi yaşanmıştır. Bölgedeki evler gecekondudur. Doğaya aykırı yapılan her hamlenin bir geri dönüşü vardır.“ Demirlibahçedeki evlerin çoğunun kerpiç olması çabucak yıkılmalarına sebep olmuştur. Can kaybının çok olmasının temel sebebi ise ani su baskınına maruz kalan semt sakinlerinin şaşkınlıktan kendilerini azgın sulara atıp kurtulmaya çabalamalarıdır. (Cantek, 2006:55) 

Ankara kentinin plansız yapılarının cezasını hep yoksul kesim çekmiştir. 1957 yılında yaşanan sel felaketi gibi kentsel dönüşümün mağdurları da gene bu insanlardır. Yıkılan evlerinin yerine dikilecek olan lüks sitelerden ev alabilmeleri mümkün değildir. Onun yerine gene belli bir bedel karşılığı kentin dışına inşa edilen toplu konutlardan ev satmaktır. 

2000’li yıllarda siyasi söylemlerdeki yeri artsa da gecekondulaşma yıllardır devam eden bir sürecin sonucudur. Kentsel dönüşüm projelerinin tasarlanması ve uygulanması 2000’li yıllarda hız kazanmıştır. “Gelişmiş dünyada doğmakla birlikte son kırk yıl boyunca aslında küresel ölçekte izlenen bu kentsel dönüşüme, çeşitli yönleriyle de olsa neoliberal politik ilkelerin hakim olduğu anlaşılmaktadır.” (Sarı, 2014:226) 

  

Kentsel dönüşüm sürecinin en önemli aktörü ise TOKİ olmuştur. 2003’ten sonra, hükümetin ‘Acil Eylem Planı’ kapsamında ulusal ölçekte alt sınıflara ‘sosyal konut’ sağlamak ve yenilemeyi hayata geçirmek için temel kurum haline geldi. 1990’ların sonunda tamamen atıl bir kurum haline gelmiş olan TOKİ yürütmeden aldığı güçle ülkeyi büyük bir inşaat şantiyesi haline getirdi. (Doğru, 2021:92)

Süreç içinde kentin içindeki alanların yarattığı rant boşluğu, sermaye sahiplerinin eline bırakılırken yerinden edilen bölge halkları, kendi evlerinin yerine inşa edilen evleri satın almaları mümkün olmadığından; karşısında bir miktar para ödeyerek kentin dışına inşa edilen bu evlere gönderilmektedir. Kentin dışına inşa edilen bu yeni sosyal konutlardan ev alabilmek de bazı şartlara tabi olduğundan bu fırsattan herkes yararlanamamaktadır. 

İnsanlar yıllardır yaşadıkları alanlardan dışarı, kentin dışına itilerek alıştıkları çevreden uzaklaştırılmaktadır. Köyden göç eden ailelerin alıştıkları yaşam çevrelerini gecekondularında yeniden üretebilmeleri, bahçelerinde kısıtlı da olsa ekip biçme alışkanlıklarını sürdürebilmeleri, doğaya yakın olma şansını yakalamış olmaları da gecekonduyla kurdukları ilişkiyi olumlu olarak etkilemekteydi. (Erman, 2016:64) Kentsel dönüşüm adı altında yapılan imar faaliyetleri hem doğaya hem insana zarar vermektedir. 

Kentmimarisi sermayedarların eline bırakılmayacak bir konudur. Kentlerin düzenlenişi doğa ve insan temelli olmalıdır. Merkezine uzun beton bloklar koyulmamalıdır.



Kaynakça:

Aydın, S. (2017). "Ekolojik Tahribat ve Kültürel Çöküş: Bir Şehir Yaratma Projesinin İflası Olarak Ankara." , F. Ş. Cantek (der.), İcat Edilmiş Şehir: Ankara (pp. 31-68). İstanbul: İletişim. 

Cantek, F. Ş. (2006). "Sel Gider Kum Kalır", "1957 Sel Felaketzedelerinin Mamak'tan Yenimahalle'ye Uzanan Hayat Çizgileri". F. Ş. Cantek(der.), Sanki Viran Ankara (pp. 43-106). İstanbul: İletişim. 

Doğru, H. E. (2021). "Çılgın Projelerin Ötesinde Toki Devlet ve Sermaye". İstanbul: İletişim. 

Erman, T. (2016). "Mış Gibi Site". İstanbul: İletişim. 

Sarı, E. (2014). "Neoliberalizmin Kültür Politikası: Ankara'da Kentsel Turizm ve Kenarda Bıraktıkları". F. Ş. Cantek(der.) Kenarın Kitabı (pp. 221-253). İstanbul: İletişim.