Kendimi bulma ve ipleri elime alma yolculuğumda bana çok iyi gelen bir kitap.

Kendimizle ve hayatla yapacağımız anlaşmalar ve dönüşümün kapısı olan "Dört Anlaşma" kitabı ele aldığı "Toltek Bilgeliği" adlı yaşam sanatıyla bizlere değişimin kapısını açıyor yazar.
İsminden de anlayacağınız üzere dört anlaşma var. Kulağa oldukça basit gelen bu anlaşmalar aslında hayatımızın en önemli anlaşmaları:

1- "Sözlerinde kusursuz ol, kullandığın kelimeleri özenle seç."

Yazara göre uygulanması en zor olan bu anlaşma size isminden dolayı basit gelebilir. Ancak en etkili anlaşmalardan birisi.
Hayata ilişkin, kendimizi tanımlarken veya çevremizdeki insanları tanımlarken kullandığımız sözcükler aslında hem bizi hem de etrafımızı biçimlendiriyor.
Sözler bizim yaratma gücümüzdür. Her şeyi sözler aracılığıyla gerçek kılarız. Sözleri nasıl kullandığımıza bağlı olarak kendimizi özgürleştirebilir veya esaret altına girebiliriz. Aslında sözlerimiz bir büyüdür ve bizler de büyücüyüz. Mesela aileniz, öğretmenleriniz veya çevreniz size sürekli sen aptalsın, işe yaramazsın gibi sözler dedikleri zaman öyle olmasanız bile bunu zihninizde dönüştürmeye başlıyorsunuz. Basitçe aptal olduğunuza inanmaya başlıyorsunuz. Yaptığınız her minik hatada bile "Keşke zeki olsaydım. Böyle bir hata yaptığıma göre gerçekten aptal olmalıyım", dersiniz. Zihniniz de aptallık inancınızdan dolayı, aptal olduğunuza dair kanıtlar sunar ve kendini aptal diye etiketleyerek gerçekten aptal olursunuz.
Kendinizi ve çevrenizi nasıl tanımlarsanız, algıladığınız dünya da o hale dönüşmeye başlar.

2- "Hiçbir Şeyi Kişisel Algılama"

Evet, hayatımızın ana karakteri biz olabiliriz ancak her şeyin merkezinde değiliz. Söylenen şeyler kişiselmiş gibi gözükse bile aslında öyle değildir. Söylenen veya yapılan şeyler (hakaret,aşağılama veya başka iyi/kötü şeyler) aslında onların bakış açıları ve kendi zihinlerinde yaptıkları anlaşmaların sonucudur. Bir kişinin size gönderdiği zehri kabul edip etmemek sizin kişisel algılamanızla ilgilidir. Eğer zehri kabul ederseniz, onu size ait kılarsınız. Kişisel algılamak, sizi kara büyücüler tarafından kolay bir av haline getirir. Bunu yalnızca kötü şeyler için algılamayın. Mesela size "sen çok iyi birisin" denildiğinde de kişisel algılamayın. Onların düşünceleri onlara aittir, onları kişisel algılamanıza gerek yoktur.
Her iki halde de söylenenlerin sizi etkilememesi gerekir çünkü siz ne olduğunuzu biliyorsunuz. Kabul görmek veya onaylanmak gibi ihtiyaçlarınız yok. İnsanların size doğruyu söylemelerini beklemeyin çünkü kendilerine de yalan söyüyorlar.
Söylenenler sadece söyleyenlerin kişisel dünyasını yansıtır. Kişisel algılamayın. Bir noktadan sonra yorulmaya başlar ve hiçbir şeyden zevk almamaya başlarsınız.

3- "Varsayımda Bulunma"
Belirsiz durumlar için hatta her şey için varsayımlarda bulunma eğilimimiz vardır. Varsayımda bulunmanın problemi, onların gerçek olduklarına inanmaktır. Varsayımlarımızı kişisel algılar, sonra da karşı tarafı suçlar ve zehrimizi saçarız. İşte bu yüzden varsayımlarımızla problemlere davetiye çıkarırız. Varsayımlarda bulunur, yanlış anlar, kişisel algılar ve hiç yoktan kocaman bir drama yaratırız.
Yaşamımızdaki üzüntü ve dramaların kaynağı çoğunlukla varsayımlarımızdır.
Belirsiz durumlarda gerçeği öğrenmekten korktuğumuzda hemen varsayımlara başlarız. Soru sormak daima varsayımlarda bulunmaktan iyidir. Çünkü varsayımlar hayatımıza acıları davet eder.
İlişkide varsayımlar kavgalarımızın, zorluklarımızın, sevdiğimizi iddia ettiğimiz kişileri yanlış anlamamızın nedenidir. Kendimizi güvende hissedebilmek için her şeye bir anlam vermeye, açıklamaya ve anladığımızın doğru olmasına ihtiyaç duyarız. Ancak soru soramayız çünkü o cesarete sahip değilizdir.
Herkesin hayatı bizim gibi algıladığını, düşündüğünü, hissettiğini ve yargıladığı varsayarız. En büyük varsayımımız budur. İşte bu yüzden kendimiz olmaktan korkar ve kişiliğimizi kaybetmeye başlarız. Çünkü herkesin bizi yargılayacağını, suçlayacağını varsayarız. Bu yüzden çoğu zaman başkalarına reddetme şansını vermeden biz kendimizi reddederiz. Başkalarının bize yapacağı şeyi bizim kendimize yapmamız daha güvenlidir. En azından var saydığımız şey bu. Varsayımsız bir iletişim açık ve nettir, duygusal zehirden arınmıştır. Açık ve net, varsayımsız iletişimle tüm insani sorunlar çözüme kavuşabilir.

4- "Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap"
Bu anlaşma, diğer üç anlaşmanın kalıcı alışkanlığa dönmesini sağlayan anlaşmadır. Kalitesi ne olursa olsun, en iyinizi yapmaya daima özen gösterin. En iyinizden daha az yaptığınızda kendinizi yargılamaya ve suçluluk duymaya başlarsınız. Kendinize saygı duymakta bile zorlanmaya başlarsınız. Yapabildiğinizin en iyisini yapmakla aslında yaşamınızı dolu dolu ve yoğun yaşarsınız. Kendinize olan güveniniz artar ve potansiyelinizi açığa çıkarırsınız. Yapabildiğinizin en iyisini yaptığınızda her eylemi, her çabayı zevk aldığınız için yapmaya başlarsınız. Bir ödül beklediğiniz için değil. "Seni Seviyorum Tanrım" demenizin en iyi yolu, yaşamınızı en iyisini yaparak yaşamanızdır. Bu dünyaya mutlu olmak için geldik. Sevmek için, haz almak için, sevgimizi paylaşmak için geldik. Bunlar bizim yaşam hakkımız. İlk üç anlaşma yapabildiğinizin en iyisini yapabildiğinizde işlevsel hale gelir.
Hiçbir şeyi kişisel algılamayacağınızı beklemeyin. Sadece en iyisini yapın. Asla bir daha varsayımda bulunmayacağınız anı beklemeyin. Ama yine de en iyisini yapabilirsiniz. Yapabildiğinizin en iyisini yapabildiğinizde kendini yargılamaya,suçlamaya veya cezalandırmaya ihtiyaç duymayacaksınız. Şu andaki yaşam biçiminiz, yılların ehlileştirme ürünüdür. Bir günde kurtulmayı beklemeyin. Sadece bu anlaşmaları tekrar edin ve ustalaşın. Zihninizde sizi esir tutan eski anlaşmaları bozun ve bu anlaşmalarla hayatınızı kendi elinize alın.
Acı da,mutluluk da bir seçimdir.
Bu dünyada cehennemi yaşamak da cenneti yaşamak da bir seçimdir.
Ben mutluluğu ve cennette yaşamayı seçiyorum.