-Nefret ediyorum senden, diye bağırdı ergen.
Ebeveynleri öfleyerek göz devirdi, çocuğu cevapsız bıraktılar. İki dakika geçmişti ki söylenmeler
yeniden başladı.
-Hepinizden nefret ediyorum, her..kes..ten!
Heceleri vurgularken daha çekilmez oluyor iğreti bir hale bürünüyordu. Tatlı, sevilesi hallerinden eser
kalmamıştı. Olur olmaz yerde yeni yeni ürettiği sabi kılları, gelişen organları, etrafa yaydığı saf ergen
kokusuyla baş döndürmekten çok uzaktaydı, belki şansına zavallı birkaç yaşıtının ilgisini çektiği
oluyordu ama onları da ürkütücü, soğuk bakışları yanından kaçırmaya yetiyordu. Yalnız bir çocuktu.
Mizacı yüzünden giderek daha fazla batıyordu, sosyal olma şansını yitirecek kadar uzak düşmüştü
insanlığa. Yabani bir hayvanla daha iyi anlaşabileceğini iddia ediyordu ebeveynleri.
-Belki de onu doğaya salmalıyız.
-Hayvanat bahçesi daha iyi olur. Ara ara görmeye gideriz.
Birkaç yıl önce böyle bir yatak konuşması yapmıştı ebeveynler. Ama sonra zaman hevesi çürütmüştü
ve ikisi de birbirinden tembeldi, ertelemeye devam ettiler. Sonra da tamamen unutup hayvanı kabul
etmeye karar verdiler. İletişimi az, tekdüze bir ilişki kuruldu. Çocuk haricinde herkes memnun
görünüyordu.
Yıllar geçtikçe çocuk büyümeye devam etti ama ergenliğinden hiçbir şey eksilmedi. Cinsel organı
gelişmeye, kılları uzamaya, daha çok uzamaya devam etti. Artık kesmeyi de bırakmıştı velet, banyoda
çok vakit harcadığını ve bu durumun kan şekerini düşürdüğünü, buharlı odadan kendini zor dışarı
attığını, artık kısa ve öz duşun yeterli olacağını ilan etti. Ebeveynlerine de aynısını yapmalarını
öğütledi, nutuk gibi uzun bir konuşma yaptı onlara. Evdekiler hayvanı siklemedi, ama içlerinden şunu
söylediler:
-Hayır orası bizim fantezi alanımız, senden uzak ve güzel kokularda… Kapa çeneni! Saatlerce,
hunharca yıkanacağız.
Çocuğun odası ahır gibiydi, bok kokusu eksikti belki, ama çok daha mide bulandırıcı kokular taşıyordu.
Her gün durmadan yeniden ürettiği pis kokular… Hayvan odasını tam olarak zevkine göre döşemişti,
kafasına boynuzlar takıyordu ve yatağının etrafında kırmızı mumlar vardı. Yatak başlığının hemen
üstüne de 'devasa bir üçgenin içindeki göz' tablosunu asmıştı. Bu göz, her şeyi gören göz anlamına
geliyordu. Hayatına ve olacaklara karar veren bu gözdü. Çocuk böylece kaderin sistematik işleyişi
içinde başına buyruk kalabilmişti, her günah için fazlasıyla özgür hissediyordu. Bu yüzden çıplak
dolaşmaya başladı. İlk zamanlar alışkanlıkla utanmış ve götüne bez bağlamıştı. Çünkü, hiç değilse bu
kadar da olmamalı, diyordu. İlk zamanlarda odasından çıkamadı. Ebeveynleri yemeğini kapısına
bırakıp gitti ve odalarında keyifli aile geceleri yaşadılar. Çocuk zamanla bezin de gereksiz olduğuna
karar kıldı üstelik bez pişik yapmıştı, can sıkıntısından başka bir şey değildi. Birkaç hafta geçmişti ki
odada kalmak da anlamını yitirdi. İlk çıkışta biraz heyecan yaptıysa da merdivenlerden inerken
rahatladı, evde hiç ses yoktu. ehuehueheuhe...
(part bir)
Üçüncü
2023-03-15T20:12:26+03:00Yorumunu sevdim, teşekkür ederim. (: bana bir kelime verir misin? ikinci partın ilk kelimesi olacak.