Soğuk kış akşamı düşen kar tanesi sadece etrafı süslemiyor, beni de sürükleniş halindeki varlığına hapsederek resmen tatmin oluyordu. Bu hisleri gözlerine bakarken de hissetmiştim. O beyaz görüntünün cazibesine kapılıp bir şeyleri doğru yapıyor düşüncesi, ardından gelen soğuk rüzgarlar ve soğukluğu hissedememe dürtüsü.


Seninle bir kış, koskoca o fırtınalı akşamların ısınmasını bekleyen şömine başı muhabbetleri. Gözlerin ısınmayı bekleyen bir vücut gibi sırılsıklam. Tekrar dönüyorum o kar tanelerine, sürüklenmiyor sadece yavaşça etrafı kaplamak için uğraşıyordu. Bu hissi sarıldığında da hissetmiştim, sadece kalbinde bir yer oluşturmak için uğraştığını görmüşüm.


Paltoma sarıldığımda şapkamı saçlarımla buluşturmak için takmak istediğimde ipliklerin de kar tanelerine bulandığını gördüm. Artık sabrım taşmıştı, pencereleri kim açtı? Bıktım bu arsız şekilde esen rüzgarlardan, doğa benimle adeta sert konuşmak istiyordu. Bu hisleri seninle tartışırken de hissetmiştim. Yine kalbimde kalan o acı ve anlamsızlık bu sefer sanki şapkama dolanmış.


Belli bir zamanın geçmesi iyi geldi, artık o sert havanın yüzüme vurduğu tasvirlere maruz kalmak istemediğimi fark ettim. Ağaçlarda olan çiçeklerin varlığı, güneşin bulutlar ardından gülümsemesi. Bulutların ardından gülümsemesi, bulutlar. Bu hissi senin bana gülümsediğin zaman hissetmiştim. Bir o kadar saklı bir o kadar da ortada olan varoluşsal krizler.


Rüzgarla geçen yaprakların gözüme takılmasıyla yere düşmesi bir oldu. Ne ara geçip gitti yaşanmışlık hissi? Her bir rüzgar ile artan düşüncelerim gibi savruldu yere yaprakların türleri, anlamı yerde aramam gerekirken gökyüzünde aradım. Gökyüzüne bakarken bulutlara rastladım, bu hissi senin tavırlarına yönelik karşılık beklerken hissetmiştim. Ne güzeldi gökyüzünde aramak seni. O eşsizliğini bulutların hareketlerinden anlayarak soludum son defa kaderi. Havanın azizliğine uğramak istemeden sokak aralarını hızlıca geçiverdim.


Eve girer girmez çaydanlığa mevsimi ilan ettim, bir kitap alıp okumaya başlamak için doğru zamanı bekledim. Camları kapattım rahatsızlık vermeyesin, güzel güneşin yeni bir güne başlamaya dair umuduyla gidişini görmek isterim. O görüntü bana yarınımız olmadan yaşama hissini hatırlattı. Tek derdinin akşamın daha uzun olmasını yalvardığın zamanlar aklıma geldi. Es geçemedim, kapatamadım perdeleri. Ellerimde yarım kalan çayın fincanı, izliyordum yarınki doğuşları.


Tanrım, içimi ısıtan güneşin kalbime vuran duyguların temsilini senden rica ettim. Duygularım artık sadece kalbimde değil yüzüme de yansır. Kaçamazsın her yerde o ayna ile karşılaşırken ellerini uzattığın zaman o direniş bulacaktır seni. Bugünün güneşini yatak odamda duran aynanın yansımasına bıraktım. Dolaşıyordu doğdukça vücudumun hatlarında adeta keskinliğiyle ve emin tavırlarıyla. O his bana huzursuzluklarını hatırlattı. Yarınki güneş doğarken yoktu dünün huzuru, kendini saklarken vardı ebediyete çağırış.


Kendimle bu kadar yüzleşeceğim aklıma gelmezdi, gölgem bana karşı uzun ve koyu dikiliyor karşımda. Ellerimi kaldırdım bana eşlik etmesi adına, karşılık bile vermedi. Sinirlendim hatta ağlamaya başladım, önüme geçmeye ilerledikçe devam etti. O his, işte o his bana karşıma son kez çıktığın zamanı hatırlattı. Derin ve tükenmişliği ellerimin ne kadar bağlı olduğunu görmek beni gölgeme karşı yok etti. Eğildim dizlerimin üzerine uzandım, güneşe doğru benim ruhumu gölgemle alması için bekledim.


Gözlerim hala kapalı bekliyorum, hislerin durmayacağını biliyorum. Bu his şu an yaşadığım his, nedir? Gölgem beni terk ediyor, yapraklar her yerime doluyor, rüzgar artıyor. Sana teslim oluyorum demek isterdim, ama asıl sonun başlangıcını o gün doğumunu vücudumda hissetmenin özgürlüğünü hissetmek. Ah, o his! Sonsuzluğa uğurladığım ruhumu sana bahşediyorum. Gölgenin olduğu her yerde seni bekliyorum.


Nasıl geçti günün? Bugün daha huzurlusun, gülümsemen ne değişmiş ama gözlerindeki kayıp nereden? Duyduklarınla yetinerek yaşamak nasıldır bilirim. Güneşin nerede? O olmadan seni bekleyemem. Sonbahardayız, zaman kavramını da yansıtmıyorsun bana, rüzgarlar da artık esmiyor. Ağaçların altında yaprakları koparıp yere atıyorsun. Aşamadın o sorunları değil mi? Bilemiyorum bana böyle hissettirdi. Yaprakları ne kadar koparsan da boyuna gelmeyeceğini bilerek devam ediyorsun.


Kitabını açıyorsun kelimelerde kaybolmayı umarak, hislerini daha iyi anlayabiliyorum sanırsam. Kelimelerde boğuluyorsun okumaya devam ettikçe her cümle sanki sana daha hızlı soluğa neden oluyor. Bu bana tanıdık geliyor yorulmuşsundur, bu his tam olarak yorgunluk. Gözlerini kapatırsan yarını hatırlarsın. Bunun acımsızlığı ile uyuyamıyorsun, yarının senin için anlamı nedir?


Köşedeki sokak, tam olarak her mevsimin hissedildiği köşede biraz durup uzaklara bakıyorsun. Ardından hızlıca uzaklaşıyorsun, gölgeni geride bırakarak. Bu his işte tekrar kışı müjdeledi bana, gölgemin yok olduğu sabahlara uğramayı hatırlattı. Bir gün daha bitti yarına ulaşamadan, artık akşamları daha kısa ve sessiz. Yapraklar da yok olup gidiyor zaten, ilk kez gülümsediğimi hissederek gözlerimi kapattığımı söyleyebilirim. Yarını beklemeyerek.