Genç kadın, ayakkabılarının yapraklarla iş birliği içerisinde, ıslak zeminde çıkardığı seslere daldı. Belki de düşüncelerinden koşar adım kaçışlarının birer temsilcisiydi, toprağın nemini parmak uçlarında duyumsadığı her an. Bakıyor ama önünü görmüyordu. Suratına çarpan ıslak dallardaki minik yağmur damlaları, gözyaşlarına karışmışken belki de gerçeklerin birer birer suratına çarpışıydı onu böylesine içli ağlatan. Buna ihtiyacı vardı. İçinde adeta yağmur yüklü bulutlar gibi kabarmış duyguları için nihayet zaman gelmişti. Duygular, hüznün ve karanlığın pınarına meyillenip akmaya başladı. Durdurulamaz bir hız ve karşı konulamaz bir etkiyle. Yoluna çıkan tüm engelleri de önüne katarak. Coştukça coşarak. Sonra bir an geldi, duruldu. Yanı başında durduğu solmuş bir güle suyundan bahşetti. Bir nebze olsun diyebilen gül, daha zorlu bir sınava tabiydi artık. Geçmiş ve gelecek bir diken gibi battı içine. Tüm pişmanlıkları, yitirdiği umutları ve sonsuz bir elem nüfuz etti tüm benliğine. Ruhuna çöken ağırlıkla, dizlerinin bağı çözülen kadın, çömeliverdi bir ağaç dibine. Çimenlerin yeşili soldu, göğün mavisi karardı gözlerinde. Göz kapaklarına kalın çivilerle çaktığı silüet, kör etmeye başladı genç kadını yavaş yavaş. İçinde bitiremediği ihtimaller, leşçi kuşlar gibi dönerken tepesinde, bir ihtimalde sızıp kaldı yine usu. Saatlerce, günlerce, aylarca belki; bekledi oturduğu ağacın gölgesinde. Bir gün doğumunu. Güneşin kalpleri ısıtmasını yine. Kaç bahara erse de, içinde bir yerlerde kara kışla bekledi herhangi bir sıcak umudu. Kimi geceler uykuyla savuşturmayı denedi sancıyı ve düşünceleri. Belirsizlikle boğuştuğunu sandığı günlerde hakikatin yakıcı manasını görmek istemiyordu aslında, hepsi bu. Tüm kırgınlığı ve öfkesi midesine bir yumruk gibi inip de geride bıraktığı sızı, ince ince parçalarken içini, tuz buz oldu tüm düşleri. Kalbi her çarptığında nefesi kesildi. Soluğu aldı da, vermeyi unuttu keder ve acıdan. Yazdan kalma bir eylül akşamında, temmuz sıcağında ya da herhangi bir mevsimde kavuşmanın anlamını yitireceğinden habersiz; su verilmeyen bir ağaç gibi çürüdü günden güne, kaçınılmaz sona dek.