Dostoyevski’nin bütün alameti farikası insan ruhunu çok iyi okuyabilesiydi. Bu beceriyi, yılarca Sibirya Cezaevi'nde hapis yatarken oraya gelen suçluları yakından tanıyıp gözlemleyerek kazanmıştı. Orada en soğukkanlı katilleri bile anlamaya ve onların davranış biçimlerini yorumlamaya çalışır, bazen de empati kurardı. Katil, cani olarak nitelenen insanların ruhlarındaki asil parıltıları yakalar. "Kötü” denilen, davranışları bu şekilde nitelenen insanları diğerlerinden ayırmaz, hatta bazen canilere diğerlerinden daha fazla değer verirdi. Dostoyevski bu düşüncelerinin tümünün derinliklerine hapishanede iner. Yine Sibirya’da sürgün cezaevindeyken eğitimsiz ama zengin bir ruhsal yapıya sahip mahkûmlar arasında bir içtenlik, bir anlayış gördüğünü de güncelerinde anlatır.