Dünyanın herhangi bir yerinde, nereden geldiği bilinmeyen bir ilhamla yazılmış ve esere dönüşmüş olan bir hikayenin, filmleştirilmiş versiyonunu izlemek… "Drive My Car" izlemek. İzlemek eylemi her zaman bu denli keyif vermeyebilir. Burada okuyacaklarınız, sinema sektörünün içinden, yanından, kısaca zerresinden dahi anlamayan dümdüz bir insanın hissettikleridir. ‘’Çekim açıları, ışık, müzik kullanımı, oyunculuk vs...’’ Zırvaları okuma beklentiniz varsa, uzaklaşınız. Filmi henüz kapatmış bu parmaklarla klavyenin hangi tuşlarına dokunacağımı kesinlikle bilmiyorum. Spoiler olur mu onu da bilmiyorum. İyi film nedir, kötü film nedir bilmiyorum. Sadece izliyorum ve hissediyorum. Yeterince gevezelikle ısındım, artık başlayabiliriz.

Sürekli birbirlerine hikayeler anlatan insanlar görüyorum. İnanılmaz bir şekilde aşıklar mı? Yoksa şu ana kadar böyle olduğunu sanmamızı mı istemişti yönetmen? Bunların cevabını çok merak ediyorum. Sizce de müthiş bir başlangıç değil mi? Birbirlerinin içinde yaşayan insanlar, aslında birbirlerine ne kadar uzak olabilir? Şiirsel bir dille izleyiciye nasıl aktarılır? Sessizliği izlemek nasıl bu kadar zarif ve güzel olabilir? Zamanın neredeyse en değerli ihtiyaca dönüştüğü günümüzde, üç saatin nasıl geçtiğini ve doyuruculuğunu sorgulamaktan alıkoyamıyorum kendimi. Gözlerinizle gördüğünüz anlatının, karakterlerin anlattığı-dinlediği hikayelerin, filmin isminde ve sahnelerin büyük yüzdesinde geçen arabanın, soyut bir şekilde süzülerek, aklınızda farklı yansımalar doğuracak bir gebelik oluşturduğunu görmek… Bu ne güzel bir yazarlıktır. Bir şeyler anlatmak için eline kalem almış her bireyin kıskanabileceği türden. Yalnızlık, kaybetme korkusu, pişmanlık, nesnelere bağımlılık, yaşam sürecini etkileyen türlü travmalar. Mutlaka hayatınızın bir yerinden geçtiğini göreceksiniz filmin. İlham almak böyle bir şey değil midir zaten? Kısacık bir hikayenin üzerine Çehov’un Vanya Dayı’sını harika bir şekilde serpiştirmek, adeta seviştiklerini izlemek kadar büyüleyiciydi. Uzak Doğu ve Batı’nın kırmızı bir arabayla çıktıkları yolculuğa şahit olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Filmde olacakları tahmin edebildiğimi gördüm bir süre sonra. Ve süreyi tamamladığımda ise bunun zaten bir tercih olduğunu anladım. Sanırım Çehov’a saygı duruşuydu. Kim bilir, buradan doğacak farklı bir ilhamla daha güzel bir eser tüketiriz bir gün. Ryusuke Hamaguchi’ye teşekkürle bitiriyorum. Teşekkürler Hamaguchi.