Adam yolun ortasında öylece duruyordu. Yanından bir kadın elinden tuttuğu çocuğuna söylenerek geçiyordu. İki lise öğrencisi az ötesinde birilerini beklerken telefon tuşlarına ardı ardına basıyorlardı. Güneş kızıllığın içinde kaybolup gidiyordu. Adam ise yaşadığı şok ile içindeki boşluğa bakıyordu.
Sabah uyandığında alarmın çalmasına daha on dakika vardı. Sırtüstü yatarken ellerini başının arkasında birleştirdi. On dakikalık tembellik sırasında yine neler yapacağını düşündü. Duş alacak, tıraş olacak ve kahvaltı edecekti. Hepsi için kırk beş dakikası vardı. Arabanın anahtarı, evin anahtarı, cüzdanı, çantası girişteydi. Giyeceği takım elbise karşısında asılı duruyordu. Vaktini her şeyi kontrol ederek ziyan etmeye kıyamadı. Kalkıp duş aldı. Kahvaltısını güneş alan sevimli masasında aylakça yaptı. Bugün iş yerinde fazla işi yoktu. Güne neşeli başlamasını en çok buna yoruyordu.
İşlerini tamamlayınca nişanlısının evine uzandı. Bu güzel kadını izlemeye doyamıyordu. Kadın acele ile saçını tarıyordu. Bu sırada ona ilginç şeyler anlatıp aynadan gülümsüyordu. Çeyrek saat de olsa yan yana muhabbet ettiler. Kesinlikle her türlü zahmete değerdi bu kadın. Onu okuluna bırakmadan önce uzun uzun öptü, şimdi tüm erkekliği uyanmış ona selam çakıyordu. Akşama kaç saat kaldığına baktı. Saat henüz dokuz olmuştu. İş yerine seğirdi bu sefer.
İş yerini seviyordu! Geniş park yeri olan, merkeze yakın, güzel restoranlarla çevrili plazaya giriş yaptı. Memnun bir şekilde merdivenleri kullandı. Mor ve Ötesi’nin “Daha Mutlu Olamam” şarkısını kendince yorumladı. Masasına geldiğinde nefes nefese kalmıştı. Günün sporunu bir şekilde çıkardı aradan. Herkese gülümsedi. Dosyalarını çıkardı ve işe koyuldu. Yan masadaki iş arkadaşı toplantıdan döndüğünde onunla gevezelik etmeye başladı. Kahve almak için kalktı. Yavaş adımlarla gidip geldikten sonra ofise bir dedikodu getirmeyi de eksik etmedi. Herkes on dakikalığına onu dinleyip dalga geçtiler. Ufak bir kâğıda not yazdı. “Tüm bunları ben uydurdum. Öyle birisi aslında yok. J” Notu yan masada oturan arkadaşının masasına yapıştırdı. Kadın güldü. “Ama birine söylemeliydim,” dedi ellerini açarak. Kahvesinin zevkine vararak işlerini halletti. Bir süre müdürünün odasına gitti. Döndüğünde işleri hemen hemen bitmişti. “Hazır işlerin yokken çıksana,” dedi kadın. Kendi işi başından aşkındı. “Sana çok özeniyorum,” dedi kadın. Adam, kadına telefon beklediğini söyledi. Öğleden sonra gelirse kendisinden bakmasını istedi. Kadın memnuniyetle kabul etti. Öğle yemeğine yirmi dakika kala telefon geldi. Açıkça söylemek gerekirse bu işi yarın da halledebilirdi. Ertesi gün de erken çıkmak için çabalıyordu. Ardından gelecek olan hafta sonu ona uzun bir tatil gibi görünüyordu. Telefonu kapattığında kadının sevgilisi gelmişti. Onunla tokalaştı. Yemeğe çıkacaklarını öğrenince diğerlerinin peşine takıldı.
Öğleden sonraya uzayan işini halletmek için döndü. İki arama yaptı. İş uzadıkça kendini enayi gibi hissetti. Kadın hâlâ çalışıyor olmasını garipsemişti iyiden iyiye. Yan masadan bir not geldi. “Bu işleri de mı sen uydurdun? HAHAHA.” Gözlerini devirdi. Bir mail aldı ve iş tamamdı. “Faturayı aldım. Dosyaladım. Müdür Bey’e teslim ediyorum ve gidiyorum,” dedi ceketini giyerken. Gevrek gevrek gülerek çıktı.
Bir yandan işten çıkmak için can atarken şimdi ne yapacağını bilemez hale geldi. Daha önce ne yapmak istese cazip gelmiyordu. Plazaya kapalı kaldığından hep parkta yürüyüş yapmak isterdi. Dosyalara gömülmek yerine tuğla gibi yer edinen korku romanı okumak isterdi. Ekrana maruz kalan kızarmış gözlerini ovarken ne zamandır sinemaya gitmediğini düşünürdü. Şimdi zamanı vardı ama ne yapacağını bilemedi. Evine gidip üzerine daha plaza olmayan kıyafetler giydi. Kot pantolon, mavi balıkçı yaka kazak ve pilot ceketi giydi. Kuru temizlemeye uğradı temizleri alırken kirlileri yıkanması için bıraktı. Nişanlısı her zaman ev için bir şeyler almamakla suçluyordu onu. Ev için birkaç ürün seçip yeni kitaplar aldı. Alışveriş de yapması gerektiği aklına geldiğinde yine kendini plaza tipli yere hapsetmekle suçladı. Hızla marketi gezdi. Nişanlısına sevdiği çikolatalardan aldı. Gereğinden fazla kasada beklemeye başladı. Başını yana yatırıp kasiyerlerin konuşmalarını dinledi.
“Takım elbisen olmayınca neredeyse seni tanıyamıyordum.”
Arkasını döndüğünde kadın ona gülümsüyordu.
“Senin bu saatte burada ne işin var peki? Çalışıyor olmalıydın.”
“Saat çoktan beş oldu. Ne yani senin gibi iş bitene kadar çalışmalı mıyım? Bu arada foyan ortaya çıktı. Yarın başka bir şey uydurmalısın.”
Kasa sırası kadındaydı. İki şişe şarap alıyordu. Adam kadını bekliyordu.
“Parti mi var yoksa Marie Antoinette’nin reenkarnesi misin?” Şişeleri gösteriyordu.
“Film akşamı. Pizza ve şarap eşliğinde… Korkarım kız kardeş klanım için yeterli değil.”
Beraber yürümeye başladılar. Afişteki filmler hakkında konuştular. “Ah ne zamandır bekliyorum bu filmi. Ne dersin sinema salonunda tek başıma şişeleri devirirsem yarın işe yetişir miyim?” dedi. “Yarın gösterime girecek, bugün Perşembe. Ayrıca sevgilinle gelsen iyi olur. Seni biri taşımalı,” dedi adam gülerek. Otoparkta ayrıldılar.
Adam parka giderek bir ağaca yaslanıp kitaplardan birini okumaya başladı. Hava rüzgârlıydı ama canı yakmıyordu. Bir elma alıp yemeye başladı. Çimenlere uzandı bir süre. Hiçbir şey düşünmek istemiyordu ama ne yapacağına karar vermemek onu delirtebilirdi. Saatine baktı. Birazdan film başlıyordu. Belki yarın da onu da yapardı. Özellikle yarın denemek istiyordu.
Nişanlısının evine geldiğinde çikolata paketini heyecanla alıp dışarı çıktı. Güneşin son demleriydi. İleride bir kadın gördü. Yanına giderken “Yine mi karşılaştık?” demeyi planladı. Çikolata paketini arkasına gizledi. Ama kadını tanımıyordu. İş yerini güzel, eğlenceli ve çekilir kılan işlerin azlığı değildi. Kadındı. Onun olmadığını fark edince hayal kırıklığına uğradı. Bir annenin yavrusuna söylendiğini duydu. İki liseli kız ona bakıp geri telefonlarına gömüldü. Adam iki kadına da âşık olduğunu fark edince olduğu yere mıhlandı. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Parmağındaki yüzüğe baktı. Ruhunu çaldığını iddia ettiği kadına aitti. Bir an sevgilisi ile yemeğe gitmek üzere olan diğer kadın gözlerinin önüne geldi. O adam olmak istiyordu. Onunla sinemaya gitmek ve sızmak istiyordu. Kendini toparlayıp nişanlısının koynuna atmak için yukarı çıkmaya başladı. Bunun üstesinden nasıl gelinebilirdi ki bir erkek?