Oturuyorum. Paşalimanı’nda bir mesken var. Burayı rahmetli Süreyya’yla keşfetmiştik. Siz sormadan söyleyeyim; sekiz sene önce prostat bir manifaturacı tarafından öldürüldü. [Genellikle böyle ölümler edebi eserlerden duyulur. Mesela ben ömrümde hiç manifaturacı tarafından öldürülen birine rastlamadım. Manifaturacıyı bırak çevremde kimse öldürülmedi. Öldürülmeyi de geç, çevremde kimse yok.] Mevcut belediye başkanı denize kıyısı olmayan yerlerde büyüse de buna mukabil denize olan hürmetini defaatle kamuoyuna açıklamış ve her gün sırtından binlerce lira kazandığı halkına en azından bu lüksü çok görmeyip buna uygun işler yapmıştır. Demem o ki: adam zalim. Bir zalimin zalim olabilmesi için gerekli bütün şartları sağlaması zulmün gölgesinde determinist bir yaşantı sürmesi (ya da en azından öyle lanse etmesi) onu aşağılık yapmadığı gibi mesih rolüne de sokabiliyor. Demem o ki: adam politikacı. Bütün bunların yanı sıra mevcut belediye başkanı da Moğol. Hadi ayıklayın şimdi pirinci taştan. Hülasaten bu mesken Süreyya’yla olan garip ilişkimize birçok kez şahit olmuş ve mahkeme-i kübra’da konuşup bütün özelimizi Ahmet Haşim’lerin, Sevan Nişanyan’ların ve dahası İsa aleyhisselamın önünde ortaya döküp Allah’a bizim için şahitçi olmasından en korktuğumuz yerdir. Aramızda kalsın birkaç kez Süreyya’yı öptüm burada, dudağından. Ama peygamberin torunu Hasan’ı dudağından öpmesi gibi değil, aşkla öptüm. Tabi siz buna ‘şehvet’ diyorsunuz. Hatta ‘melun homolar’ diyorsunuz. Gerçi bu tamlamayı daha önce hiçbir sakallıdan işitmedim o ayrı bir konu ama sözün özü buna tekabül ediyor. Lanetliyiz ve homoseksüeliz. Aslında bakarsan bunu herhangi bir teolojik bağlantıyla sentezleyip bir diyalektik sunmak da ziyadesiyle saçma ya, neyse. Eğer bir fıtrat varsa ve buna karşı gelmek bu kadar kolaysa, sevişen iki erkeğin bunu yalnızca tevhide ve buyruğa garez olarak yaptığını söyleyecek kadar duygulardan münezzeh bu Anadolu sakallısıyla aynı topraklarda yaşayabilecek kadar sabırlı ve metanetliysek, kusura bakma Allah’ım bana ‘rabb’ isminle yaklaşmaya hakkın yok. Ben kendimi pekala terbiye edebilirim. Çünkü sen şüphesiz sabretmeyi, erkek düzmekten daha önemli bir mertebeye koydun. Ben sabrediyorum, bu Anadolu düzeni, erkek düzeni hırpalıyor tıpkı bir arap Allah’ı gibi. Sana galip gelmenin verdiği mutlulukla konuyu toparlıyorum: Meskendeyim, -ki biz buraya ‘hemhal’ derdik- Süreyya ölü, belediye sahibi zalim fakat denize hürmetle yaklaşıyor, Süreyya’ya aşıktım ve beş ay kadar seviştik, lanetliyiz.