Düdüğün sözlükteki anlamı üflendiği, içinden hava ya da buhar geçirildiği zaman keskin bir ses çıkaran, genellikle işaret vermek için kullanılan, çoğunlukla madenden yapılmış araç. Genellikle işaret vermek için kullanılan... Birden kendimi düdük kelimesini irdelerken buldum, hafif bir irkildim, neden? Düdük sanki beni bu kelime üzerine düşünmeye itmişti, birden düdük gibi kaldım diye kendi kendime hayıflandım... Düdük gibi kalmak neydi peki, hangi derdimin yansıması olabilirdi ki bu düdüklenme? Ne çok düdük dedim, üşendim saymaya, ben hep üşenirim zaten koltukta kaykılırken yanımda duran kumandaya, kaykılmış olmalıyım ki televizyon birden yayına devam etti, sanki dünyayı dudu peri gibi bir süreliğine dondurmuşum gibi hissettim, sanki dokunduğum kumanda dünyanın kumandasıymış gibi geldi bir an bana...Yayın hunharca devam etmeye başladı; herkes o küçük çerçevede bir yerlere koşmaya, yetişmeye çalışıyor. Ağlama sesleri çerçevenin dışında olan benim tüylerimi diken diken yapıyor, anlam veremiyorum, dünyayı devam ettirmekle iyi mi yaptım diye kendi kendime söylenmeye başlarken kumandayı elime almam çok kısa sürede oldu… Artık güç bende, buna bir son verebilirim, muzaffer bir komutan gibi tetiğe basar gibi yayını durdurdum. Durdurdum durdurmasına ama daha kötü bir şey yaptım sanki.. Durdum, ayağa kalktım, o küçük televizyon ekranına yürüdüm ve eğildim, ekranın içine girecekmişim gibi sokuldum ekrana ve beton yığınlarının içinde küçük bir çocuk elinin ve bir kadının elinin birleşmesine santimler kala durdurduğumu fark ettim, sol gözümden durdurmanın vermiş olduğu suçluluk duygusunun katarsisini yaşayan gözlerim gözyaşımı azat edilen bir mahkum gibi bırakıvermişti. Sonra birden altta geçen yazıları okumayı akıl edince bu görüntülerin birer deprem görüntüsü olduğunu anladım. Hemen bir hışımla koltuğuma geçtim ve aldım elime kumandayı, tekrar bastım düğmeye ve her şey yine oynamaya başladı, küçük çocuk eli ve kadının eli birleşti, arkadan bağrışmalar battaniye, ışık, sessiz olun, sesimi duyan var mı ve derinden gelen düdük sesleri... İşte buldum neden düdük kelimesini düşündüğümü, yoksa bir insan durduk yere neden düdük düşünsün ki sıçmıkça, diye içimden sevindim, bir yanda da mahcubiyet ve utanma sardı tüm bedenimi... Evet, insanlar bazen saçma, önemsiz bulduğumuz şeyleri hayatlarının en önemli şeyi olarak düşünebilirler, buna ihtiyaç duyabilirler, hayatta her şey olabilir, hem de ışık hızında, neye uğradığınızı şaşarsınız. Deprem de böyle girdi işte insanların hayatına, ayrıca benim kafama giren düdük gibi zararsız da değil, yıkarak girdi, yer edindi insanların kafasında ve onların hiç düşünme gibi bir şansları olmadı. Oldu, öldü ve bitti… Bizler ise elimizde ki silahımızla (kumandalarımızla) görmek istediğimiz kadarını gördük, görmek istemediklerimizi dondurduk, belki de o dondurduklarımızda kaç milyon insanın elini birbirine ulaşmasına engel olduk o pek önemli psikolojilerimiz için… Bizler böyle varlıklarız işte kibirli, duygusuz ve düşünmeyen budalalarız… Çok öfke doluyum her şeye, kendime, hayata, ülkeye ve ülkedeki düşünme gayreti dahi gösteremeyen dangalaklara…


NOT: Çok önceden yazmış olduğum bir yazı. Arşivimi dolaşırken buldum. Sevgiler.

Başta hikaye olup sona doğru hikaye olmayan bir yazı.