Bazen yetemiyorum hayata, kendime. En çok da o zaman ağrıyor ya zaten boğazım. Düğüm düğüm oluyor ve ben en çok kendime ağlıyorum. Bazen "keşke" diyorum, "keşke biraz daha şöyle olabilseydim." Belki öyle daha mutlu olurdum. Yeni doğmuş bir bebeğin aptallığı var üzerimde, ama kozasından yeni çıkan bir kelebeğin bir günlük hayatının heyecanı ya da güzelliği yok. Seksen yaşında bir insanın iç çekişlerinin derinliğine sahibim ama güzel olan anılara sahip değilim, tecrübeye de. Yetersizim sadece, sanki amaçsız gelmişim bu dünyaya. Herkes amacını bulmuş, dağlara tırmanmış ama ben bir çukura düşmüşüm. Üstüm başım çamur olmuş, umursamamışım; toprak elimi yakmış, kesmiş, yine umursamamışım ama çıkamamışım o çukurdan. Elimi uzatsam çıkacakmışım gibiymiş ama kesilmiş elim hep, bitmiş tüm gücüm. Ben bitmişim ve çukura mahsur kalmışım. Kendimi kurtaracak enerjim yine yokmuş; elimde değilmiş, yapamamışım, yine beceriksizmişim. Toprak kesmiş nefesimi, nefes alamamaya mahkummuşum. Alamamışım nefes, yaşamayı da hak etmiyormuşum; kesmiş toprak, kanamış ellerim. Kanım akmış ve ben ölmüşüm.