Aynada kendisine bakıyordu. Bunca teknolojik ilerlemeye rağmen eskiden kalan tek tük şeylerden biri de aynaydı. Bunu zaman zaman düşünürdü, “İnsan... Kendinden vazgeçemiyor, aslında dünyada tek yok etmesi gereken şey aynayken bir tek onu tutuyor. Nefes aldığımız sürece var olduğumuzu hissetmek için en son ihtiyacımız olan kendimizi görmek...”

 

Bir fotoğrafını çekti. Kız arkadaşına yollayacaktı. "Gönder" demeden önce bir kez daha baktı. Evet, yakışıklıydı. Evet, bu yeni ceket de pantolon da ona çok yakışmıştı. Gönderebileceğine karar verdi. "Gönder." 

 

Her zamanki uyarı çıktı karşısına. Metalik kadın sesi sordu “Akıllı fotoğraf taraması ister misin?” Bu samimiyete bir türlü alışamamıştı. Ama araştırmalar ses ne kadar mekanik de olsa senli benli konuşan sistemlerde etkileşimin daha çok olduğunu göstermişti. Bu da daha fazla veri ve daha doğru cümleler anlamına geliyordu. Bu sefer çok dert etmedi. Görevine odaklanmıştı. 

 

Çıkan uyarılara normalde "hayır" derdi ama tüm kendine güvenine rağmen "evet" dedi. Şimdi sabırla iki buçuk saniye beklemesi gerekiyordu. Bu işlem eskiden beş dakika sürüyor, o yüzden neredeyse kimse bu özelliği kullanmıyordu. Tüm pikseller taranıyor, bütün ilişkiler analiz ediliyor ve metalik ses görüntünün kalite ve uyum yüzdesini söylüyordu. 

 

“Yirmi” dedi metalik ses. Fotoğrafı ona değil de en yakın arkadaşına gönderecek olsa muhtemelen daha yüksek bir sayı söyleyecekti ama bunu düşünemeyeceği kadar düşük çıkmıştı sonuç. Anlam veremedi. “Ne derdin var?” diye sordu. Kritik önemde bir hata vardı ama kendisini çok kötü hissetmemesi için sistemin minimum vermesi gereken puanı almıştı fotoğraf. 

 

Metalik ses eskilerden bir cümle kurdu. Kendisi ayarlamıştı 2000 yılına, bazı cümleleri anlaması zor olsa da 2000 yılının kelimeleriyle konuşuyordu dijital asistanı. Keyif alıyordu o zamanın cümlelerini çözmekten. İnsanların o yıla milenyum demeleri de bir o kadar komik geliyordu. 

 

Görüntü taramasını tamamlayan asistan “Dükkanın...” dedi, “Açık kalmış.”

“Ne diyorsun be geri zekalı?” dedi. Bunu da asistandan öğrenmişti. O zamanlar bazı insanların yetenekleri birçok şeyi yapmaya yetmiyormuş ve hakaret için bunu bir malzeme olarak kullanırlarmış. Şimdi böyle bir ölçüm olmasa da asistanı onu anladı. “Fermuarını çekip fotoğrafı yeniden çekmelisin.” Kafasını eğip baktı. Asistanın niye yirmi dediği belli oldu. Güldü. 

 

“Dükkan da neyse...” Tekrar çekti fotoğrafını. Evet, yakışıklıydı. Evet, bu yeni ceket de pantolon da ona çok yakışmıştı.