Sabah karanlığı, gri bulutlar,

Terminal otobüsü gelir diye,

Yakmamıştım sigarayı korkuyla.

Ne kadar da pahalıydı,

Bir tütün, bir de kağıt.

Yakalı epey olmuştu öncekini,

Otobüsün gelmesini bırak,

Islatacaktı yağmur tane tane,

Tadı kötü oluyor ıslak tütün yanınca.

Bir o kadar da aşkın tadı kaçıyor,

Duraklarda, terminal otobüslerinde.

Sonunda yakacaktım ya sigarayı,

Boşverip her bir sebebi usulca,

Seni de öyle sevmek nasip oldu,

Ustaca boşvererek kötü tatları.


Kıçım dümdüz olacak şimdi,

Saatlerce süren otobüs yolculuğunun ardından,

Fikirlerde taze taze, her bir dönümde,

Dümdüz olacak o saatlerin içinde.

Bir cenaze gömdüm, uzak şehirlerin birinde,

Sonra bir aşkı terk ettiğimde oldu,

En sevdiğim dostum ile birlikte,

Ardından kemirdim içimi,

İnançsız bir kaç duanın beraberinde.

Hüzün korosu haykırırken umutsuzluğu,

Çanlar ötüyordu acı acı,

Vakit geldi,

Dostlarım uyudu huzurla,

Aşklarım,

Onlarda uyudu huzurumda,

Ve bir şehir daha nefretime sarıldı,

Çocukça, nefretime sarıldı.

Tüm bunlar olurken,

Üzüldüm, saatlerce yolun ardından,

Kıçım dümdüz olacak çünkü.


Absürt küfürler mırıldanıyorum,

Yanımda yaşlı bir amca,

Gülüyor gençliğime.


Ne gülüyorsun moruk?

Ben gülüyor muyum senin yaşlılığına,

Onca yaşına, onca cahilliğine?

Ne çıkar ulan benden çok yaşadın diye,

Yan yana oturmuyor muyuz?

Ne çıkar benden çok zaman kaybettin diye?

Bu yolda aynı zamanı,

Farklı şeyleri kaybetmiyor muyuz?

Dilimlenmiş zaman pastasını en çok sen yedin,

Ne çıkar ulan, ne çıkar,

Hürmet göstereceğim sanma,

İyi bok yedin işte.

Niye gülmüyorsun yaşlı dostum?


Evvela, kaybetmek zorunda kalmışlardan,

Küfür işitmeye kalkmayın derim,

Bunca şeyin üzerine,

Bunca aptalla yaşamak nasıl bir his,

İnanın bilemezsiniz.

En iyi şairi getirseniz,

Geveler ağzında sakız gibi,

Utanır ve yazmayı bırakır,

Bundan dolayı küfürleri biraz sevmeli,

Biraz sevmeli en entelektüel insan bile.

Küfür hoş şeydir demiyorum ama,

İnsan neden küfür ettiğini en azından bilmeli.


Şu çarpık kaldırımları hangi, zıkkım içesice yapmış ki?

Şu yolların hiçbiri kadim bir yere çıkmıyorsa,

Hangi, kendini bilmez öylece uzunca inşaa etmiş bunları?

Zıkkımın dibi gibi karanlık, yanmayacaksa şu sokak lambaları,

Ne diye dikmişler, çorbanın yanında ki kürdan gibi?

Ne var ulan! Akıllanmayacaksa insanlar,

Aklınızdan ne geçiyordu ki şu koca binaları dizdiniz,

Adına da okul diyip, içine insanları yerleştirdiniz?


Neyse işte.

Ah çeker içim.

Portakala alerjisi olan birini, portakal tarlasına,

Tanrıdan başka kim gönderir?

Böylesi komik bir şeyi,

Başka kim yapar Tanrıdan başka,

Portakal insanlar,

Tarlası dünya,

Bende kendini bilmez alerjik bir kul,

Küfür etmeyeceğim de şiir mi yazacağım?