Susarak büyütürdüm içimde dünyayı. Kelimeler acizdi, kelimeler güçlüydü, kelimeler noksandı, kelimeler mükemmeldi. Kelimelerim dünyaya çarpıp beni bulabilirdi. Kelimelerim ödülüm de cezam da olabilirdi. İnsanı alçaltarak konuşmak veya da insanı yüceltmek. Küçümseme ile kibir, küçümseme de kibirden. Ah, her türlü kibir... Buna kapılmak ne kadar korkunçtu! Ancak benim erdemimde bir çıkar vardı. Bilsem ki konuştuğum, yaptığım gelip beni bulmayacak ve sınanmayacağım göğsümü kabarta kabarta eleştirdiklerimden; o zaman kibiri bile övmez miydim? Belli ki erdemli oluşumdan değil, dünyayla yüz göz olmak istemeyişimdendi sessizliğim. Yaşamı yaşatmak istemedim dünyamda. Parmak uçlarımla yürüdüm uykusu bölünmesin diye dünyanın. Fısıltılarla konuştum dünya beni fark etmesin diye. Dünya umrumda değilmiş gibi davranırsam o da beni umursamaz sanmıştım. Acı çekmekten daha güç olan duyguyu tanıdım: Korku. Süreli bir acı kalbine bulaşmasın diye süresiz bir korkuyu ömrüne yama biçmek! Acı çekme korkusu... Korkuyla kapanan gözlerini korkuyla açmak... Şimdi değilse bile, bugün değilse bile yarın acı çekiyor olmak düşüncesi... Parmak uçlarınla yürüdüğün dünya elbette uykusunda değildi ve senin payına düşeni vermişti çoktan . Acı çekme cesaretini gösteremediğin için acı çekme korkusu süresiz bir acı olmuştu işte sana.