Byung-Chul Han’ın “Güzeli Kurtarmak” adlı kitabının çağımıza yansıları...


Kimdir Bu Byung-Chul Han?


1959’da G. Kore’de doğan Han, Kore’de Metalürji Mühendisliği okuduktan sonra ülkesinin de vatandaşlarını yurt dışına gönderme merakına dayanamamış ve gençlik yıllarında Almanya’ya felsefe ve teoloji üzerine eğitim almaya gitmiştir. Burada birçok Alman filozofu incelemiş, üzerine yazılar yazmış ve kitaplarında da sıkça intihal etmiştir. Aldığı teoloji eğitimi, Uzak Asya’nın mistisizmi ile buluşunca da kendi felsefi yapısını sadelik üzerine temellendirdiğini kitaplarında görmekteyiz. Ayrıca günümüzün küresel toplumunu oldukça iyi inceleyen yazar, evrensel bir düşünce anlayışına sahip. Bugüne kadar düşündüğünüz fakat derinleştiremediğiniz veya düşündüğünüz ama ifade etmekte güçlük çektiğiniz cevapların sorularını da herkesin gözü önündeki paradigmalarıyla açıklayarak okurlarına önemli bir birikim sunmakta.


Güzel Nedir?


Yazar, güzeli tanımlamak için kitabında birkaç alt başlığa ihtiyaç duymuş olacak ki, güzelliği “pürüzsüzlük, estetik, dijital dünya, politika, idealizm” gibi çevrelerde aramıştır. En önemlisi de bu arayışında toplumumuzdaki felsefe kitaplarının yoğun anlatımını değil sade ve açık bir dille anlatımı tercih etmiştir. Bu açıdan değerlendirdiğimizde 87 sayfalık nicelik olarak küçük gibi görünen ancak niteliği tartışmasız bir eser ortaya çıkarmıştır.


Güzel kelimesini günümüzde birçok şeyi ifade ederken kullanıyoruz. Bir manzarayı, bir insanı, bir cümleyi veya nesneyi sıfatlandırırken sıkça başvurduğumuz bu kelimeyi anlambilimsel (semantik) bağlamda değerlendirdiğimizde karşımıza yeni ufuklar ve yürünecek yollar çıkıyor. Bu yolculuğa bir nevi güzelde hakikati, hakikatte güzeli arama yolculuğu diyebiliriz.


Byung-Chul Han kitabına başlarken “Pürüzsüzlük çağımızın alametidir.” diye meseleye giriş yapmıştır. Evet, pürüzsüzlük çağımızı işaret etmekte ve dahi çağımızın felaketidir. Her şeyi olumlayıp negatifi saf dışı etme gayreti gösteren bir toplumda tüm mekanizma, pürüzsüzlüğü ortadan kaldırma potansiyeline sahip olabilecek olguları gidermeye programlanmıştır. Toplumu oluşturan bizlerin aklından negatiflik fikrini çıkarmış ve karşılaşma durumu ortaya çıksa dahi yine toplum tarafından örtbas edilmeye çalışılacak bir sistem geliştirilmiştir.


Örneğin; Facebook, Twitter, Instagram gibi sitelerde yalnızca beğenme ve paylaşma gibi alanlar kullanıcıya açıkken bir şeyi sevmediğimizi, o şeye karşı duyduğumuz hoşnutsuzluğumuzu gösterebileceğimiz bir alan açılmamıştır. Öte yandan kullandığımız akıllı telefonların ekran yüzeylerinin pürüzsüz oluşu ve bilinçaltımıza yerleştirmeye çalıştığı “sınırsızlık” da pozitifliğe çağrışım yapmakta ve pürüzlere karşı bir direnç oluşturmaya sebep olmaktadır. Herhangi bir pürüz oluşturmamıza karşın geliştirilmiş bu tür mekanizmalar bizi körkütük bir olumlama fetişistliğine itmiştir.


Günümüzün toplumunu “pozitif toplum” ile tanımlayan Han, hiç de haksız sayılmaz. Televizyon ekranlarında, gazetelerde, herhangi bir iletişim vasıtasında karşımıza çıkarılan bir “Memnun ol, mutlu ol, pozitif ol!” diktesi ile karşı karşıyayız. Bu aleni bir saldırıdır zihnimize. Bu hayatın doğal zorlukları ve zorunluluklarına karşı savunmasızlıktır. Kolaya alıştırmak ve zor olandan kaçmaya davettir ve nihai olarak algıları kolay yönetilebilen bir toplum tasvirine işarettir. Yıllar önce yapılan bir araştırmada ipek böceklerinin etraflarına koza ördükleri ve kelebek olarak dış dünyaya çıkabilmeleri için de yine kendi ördükleri kozayı deldiklerini gözlemlemişler. Bir insanın iğne ile bir anda yapabileceği delme işlemini günler sonra ancak yapabilen ipek böceklerinin hayatlarını kolaylaştırmak amacıyla örülen kozalar, bilim insanları tarafından delinerek sonrasındaki süreci tekrar gözlemlemişler. İpek böceklerinin daha rahat bir yaşam sürdüreceklerini çünkü enerjilerini hayatlarına devam etmek için kullanabileceklerini düşünen bilim insanları gözlemleri sonucunda yanılmışlar. Kozaları dış etkenlerle delinen ipek böcekleri kısa süre sonra ölmeye başlamış. Bunun nedeninin de kozalarını delmek için sarf ettikleri çaba sonucunda kasları gelişen ipek böceklerinin bundan mahrum kalması neticesinde dış dünyaya savunmasız olarak çıkmaları ve zorluklara karşı direnç gösterememiş olmaları anlaşılmıştır. Buradan yola çıkarak, bugün altın tepsilerde sunulduğunu düşündüğümüz teknoloji, bilim, sanat da aslında sadece bizi üretimden uzaklaştırıp sadece tüketme ve hayata karşı refleks yetilerimizi kaybetmeye neden olan birer “pozitif toplum enstrümanı” olarak çerçevelendirilmiştir.


Byung-Chul Han için güzellik, içerisinde zıtlıkları da barındıran, örtülmüş olandır aslında. Estetik beğenimizle şey’in arasında bir bağlantılılıktır. Bu bağlantının olmadığı, şey’lerin tüm çıplaklığıyla ortaya serildiği yerde güzel, bugünün dünyası için meta olmaktan öteye gitmeyecek ve anlamından uzaklaşacaktır. “Güzel kendini reklam etmez. Ne eğlenmeye ne de edinmeye teşvik eder. Daha ziyade düşünsel duraklamaya davet eder.” şeklinde bir tanımla da görüşlerini pekiştiriyor ve çok önemli bir ipucu veriyor güzeli bulmak için. O da “durmak”. Durmadan güzeli keşfedemeyiz. Yürüdüğümüz her yolda bir şeylerin idrakine varabilmek için durmaya ihtiyacımız vardır ve güzel de bu durmak fiilinin içindeki düşünme faaliyetinin çıktısıdır.


Güzel Kurtarılmaya Muhtaç Mıdır?


“Gençlik kolları gibi şiir okuyan pek sıkıcı ve çok kravatlı, bürokratlardan

bu ülkeyi kurtarmalıyız

Evet, bu ülkeyi hiç Neşet Ertaş dinlememiş adamların elinden…”


Kurtarılacak bir şeyler olduğunda hep aklıma Güven Adıgüzel’in bu dizeleri gelir.


Bugünün dünyası güzeli kurtarma zorunluluğu doğurmuştur. Byung-Chul Han’ın Geç Modernite olarak tanımladığı çağımızın her şeyi ve herkesi bir çırpıda eskitmesinin doğurgularından birisidir aslında güzele yetişememek. Sonraki yazılarda değineceğim Zamanın Kokusu kitabında da güzelin zamanın içinde olduğu ve duyumsanabileceğinden bahsediyor yazar. Zaman dediğimiz süremin içine gizlenen bir kavram olan güzel, zamanı anlamayı ve yaşamayı gerektiriyor.


Ekranların pornografiye* açık hâle gelişi, nicelik fetişistliği, enformasyon çılgınlığı yani kısacası nesneyle aramızdaki örtülerin dolayısıyla merakın kaldırılması estetiği, estetiğin erimiş olması da güzeli tahrip etmiştir. Güzeli kurtarabilmek için de öncelikle merak duygumuzun tazelenmesi ve felsefenin de temelini oluşturan bilme arzusuna sahip olmak şart olmuştur. Ayrıca güzelin kişiye özgü oluşu, güzeli kurtarma yolculuğunu kişisel bir serüven olarak algılamamız gerekliliğini, toplumun en büyük referansımız olduğunu, orada yalanlarla gerçeklerin içerisinden hakikatle temellendirilmiş bir güzeli kurtarmak her gün yeniden doğan bir zorunluluktur.


*Pornografi: Nesne ile gözün arasında herhangi bir örtünmenin olmadığı, her şeyin tüm çıplaklığıyla serildiği görüntü.