Öldüğünde sadece 43 yaşındaydı. Son birkaç senesini ismi lazım değil bir hastalıkla geçirdi. İlk öğrendiği an anlamıştı öleceğini. Çok kimseye duyurmadı hastalığını yine de yayıldı. Öldüğünde sokakta kalmasından korktuğu bir kedi dışında hiçbir sorumluluk bırakmadı bu dünyaya. Kediyi bir tanıdık aldı yanına, ölene kadar iyi baktı. O da çok hızlı alıştı yeni sahibine. Başka da kimseye yük olmadı ölümü. Ailesi üzüldü muhakkak ama hızlı alıştılar yokluğuna. Evini taşımak zor olmadı, zaten bir kitapları vardı, hastalığını öğrenince onların da çoğunu dağıtmıştı. İş yeri bir ilan açtı. Masasına bırakılan güller solmadan yeni biri bulundu. Yakın arkadaşlarından bir ikisi katıldı cenazesine bir de ailesi. Diğer herkes meşguldü, zaten o da niye gelmediler diye darılmazdı. Kimse büyük bir keder de şaşkınlık da duymadı. O da herkes gibi büyük şeyler yapmak istemişti bir zamanlar. Kimsenin hayatını değiştiremedi, kendisininkine bile pek faydası dokunmadı. Yine de sevdi kısa yaşamındaki anları. Soğuk havada derin nefes aldığı anları, yağan karı izlerken içtiği kahveyi, ilkbaharda güneşin yüzüne vuruşunu, uzun zaman oldu sarılmalarını, görünce aklıma sen geldinleri... Düşündüğünden daha sessiz yaşadı, daha erken öldü. Çoğu sorusu cevapsız kaldı.