Uzun bir duraklamanın ardından tekrar bir şeyler yazma (düşünme) pırıltısı canlanıverdi içimde. Durduğum yeter, biraz da düşüneyim demeden hemen önce. Zamanın acıması olur mu? Zaman his barındırır mı? Biz acaba sorumluluktan kaçmak adına, yükü sırtlayacak cüretten yoksun bir şekilde sorumlu “suçlu” olarak zamanı mı seçiyoruz?

Gençliğimde omuzları üzerinde kafa taşıyan bir adam olmaya çabaladım. Vay ki hala gencim ve taşımaya çalıştığım kafamın içini doldurmakla meşgulüm şu sıralar. Sanılmasın tıkış tıkış dolduruyorum rastgele, bilakis düzenli ve sıralı doldurmaya çalıştığımdan biraz fazla zaman alıyor ama her bir "şey" eklendiğinde daha çok uğraşmanın hevesi ve kuvveti beliriyor damarlarımdaki akan kan damlalarında. Bu uğraşa başladığımda peşi sıra yazmak, daha doğrusu not tutmak alışkanlığı beliriverdi. Önceleri öylesine yazıyorum, birileri okusa da okumasa da yazacağım çok da önemli değil diyordum. Ama öyle değilmiş, anladım. Yazıyorum ki sen okuyasın ve özellikle sen.

Durduğumuz düşünceler, üzerinde bastığımız toprak gibidir. Durdukça sağlamlaşır, çökmesi ve bozulması daha zor hale gelir. Zamanla inşa eğer sağlamsa kaymasının da önüne geçilebilir. Düşünmeye harcadığınız zamanınızın hepsi aslında size tekrar iade edilir. Bir keresinde, "Kitaplara harcadığın para tekrar sana döner, tıpkı sağ cebinden sol cebine aktarmak gibidir." demişti birisi. Düşünmek de niteliksel olarak böyle bir şeydir. 

Ya düşüncenin durması? Düşünce duruyorsa eğer çalışmaya devam etmek gerekir. Nasıl ki inşa için bazı malzemeler ve o malzemelerin muntazam bir uyumu, belirli oranları ve zaman farkları olursa işte düşüncenin de ihtiyaç listesi vardır. Her düşüncenin sahibi kendi ihtiyaçlarının farkına varmak durumundadır. Düşün bakalım, bozulsun ezberlerin. Anlama ulaşmak durup düşünmeyi gerektirir. Anladığında artık ezber bozulmuş demektir. Bir zincir daha kırılır ve özgürlük tıpkı doğan güneş gibi ufuktan gülümsemeye başlar omuzlarının üzerinde taşıdığına. Yeteri kadar durmadan nelerin olup bittiğinin farkına varamayacağız maalesef. Dövünüp durmak olmamalı, düşünüp-durmak olmalı bu bekleyiş.