Balkondaki fesleğenlerin süslediği masaya kahvaltı için lacivert-beyaz pötikareli örtüyü sermiş, somyanın sırtındaki kırlentleri düzeltiyordum ki annem mutfaktan seslendi:


-Vişne şurubu yaptım, içer misin?


44 yıllık ömrümde bu soruya hiçbir zaman hayır demediğimi bildiğinden, ben daha “içerim” demeden, içerden şurubu suyla karıştıran kaşığın tıngırtısı duyuldu. Bu sesi nerde duysam tanırım, öyle tatlı tatlı tıngırdar ki çocukluğumun serin yaz sabahlarına giderim hemen. 


Henüz ilkokuldaydım o zamanlar, konu komşunun derslerdeki başarıma bakarak annemi illallah ettiren haşarılığıma anlam veremediği günlerdi. Okullar kapanıp yaz tatili başladığında ne dizlerimin ve dirseklerimin yaraları eksik olurdu ne de ağaç tepesinde yediğim karadutların ellerimde bıraktığı mor lekeler. İkinci kattaki evimizin balkonuna uzanan dut ağacının meyve verdiği haziran sıcakları, pazarcıların tezgahlarını süsleyen vişnelerin de nazlı nazlı parladıkları mevsim olurdu. Muhakkak hemen bir kasa vişne alinir ve evi saran o mayhoş kokularla vişnelerden hem reçel hem de şurup yapılırdı. 


Çok sıcak geçen Silifke yazlarından bunalıp haziran aylarını bizimle Denizli’de geçiren anneannem ve dedem geldiğinde, her sabah kaşık tıngırtıları duyulurdu evimizden. Bilhassa dedem rahmetli çok severdi vişne şurubunu, dut ağacını gören pencerenin önündeki masaya hazırlanmış kahvaltıya oturduğumuzda mutfaktaki anneme seslenirdi: 


-Büyük bardağa koy Kiraz benim şurubumu!


O yazlar dedemle geçirdiğimiz son zamanlarımızmış, ben ilkokulu bitirdiğim yıl bir kış günü hiç beklemediğimiz bir anda dedemin ölüm haberini aldık. Nur içinde yatsın, soğuk bir kış günü veda etti hayata ama aklımda hep o sıcak yazların kuş cıvıltılı sabahlarıyla kaldı. 


Dedem hakkın rahmetine kavuştuktan uzun yıllar sonra, dayım yazdığı şiirleri derlediği şiir kitabını basılmadan önce göreyim diye bana gönderdiğinde, dayımın dedem için yazdığı şu şiir, dedemi ve bir başka dut ağacını çocukluk anılarımın baş köşesine yerleştirecekti:


“Güzel adamdı babam!

Geniş bir surat

İnce hoş bir ağız

Keyifli gülümseyen 

Açık kahve gözler

....

Pazarları evimiz pür neşeydi

Kahvaltı çamaşır banyo

Tek eğlencemizdi

Evimizin en değerli eşyası olan radyo.

...

Bahçemiz çok geniş değildi

Bana hatırlatır babamın öldüğü günü

Yıkandı dutla kuyunun arasında,

Sessizce seyrettim üstünün örtüldüğünü.”