Eğer biraz daha konuşmazsam odamda hızlıca pencereme vuran yağmur damlalarının sesinden başka ses duymayacağız. Yıllardır içimde birikip kalan şeyler, bugün bir fazlalık gibi bedenimi parçalayarak çıkmak istiyorlar. Biraz gürültü olursa küçülürler diye düşünüyorum. Kara bulutların erken vakitte binaların çatısına kadar inmesinden dolayı odam, bugün daha erken karardı. Kara bulutlar, sanki bütün kasvetlerini üzerime yüklediler ve galiba bulutlar yüzünden şişiyorum. Sırtımda hissetmem gereken yükü kafamın içinde hissediyorum. Bozuk bir terazi misali kafamda anılarım tartılıyor ve hiçbir zaman doğru sonucu göstermiyor. Teraziyi bozmamın sebebi gece dükkânı kapatırken üzerinde uzun saatler boyunca çok yük bırakmamdan kaynaklanmıştır diye düşünüyorum. Yağmur damlalarının sesini duymayı yalnızlık diye yorumlamıyorum. Bir ses sonucu yalnızlıktan bahsedeceksem bu ses, kalp atışımın sesi olurdu. Kalbimin atarken çıkardığı sesi duymamla yalnızlığı hissetsem de ilk olarak bir şeyleri paylaşamadığımda yalnızlığı hissetmiştim. Oysa paylaşmayı sevmediğim için aşırı kıskanç birisi olmuştum. Bu yüzden sevgilimin sınıfından olan arkadaşını aşırı kıskanmamdan dolayı çıkan tartışmalar büyüdüğünde yalnızlığa mahkûm olmuştum. Bütün geçmişim, anılarım aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Unutmak, varlığıyla da yokluğuyla da zarar verecek bir şeydir. Unutamamaktan dolayı sürekli aklımın içinde dolaşan şeyler aklımdan başlayarak bana zarar veriyordu. Unuttuğum şeyler ise eksikliğini hissedemesem de çıkarmam gereken dersleri, yapmam gerekenleri, bazen kimliğimi bile benden aldığı için zarar veriyordu. Unutmak, kaçmak için iyiyken unutamamak, kalmak için iyi geliyordu. Yine cevap vermiyorsun, duvar.


“İyi günler, saygıdeğer günlüğüm. Bir süredir duvarlarımla konuşuyordum. Biliyorsun. Cevap vermelerini beklesem de cevap vermiyor olmaları işime geliyordu. Bu yönüyle sana benziyor olsa da geçmişim hakkında çok bilgi sahibi olmadıkları için senin kadar da kıymetli değiller. Onlarla tanışalı uzun zaman olmadı, biliyorsun. Geçmiş yerine hep günlük şeylerden onlara da bahsettim. Onlar senin kadar yaşlanırsa onlar da çok şey bilecekler. Yine de senin yerin ayrı, hiç söyleyemediklerim sende saklı. Duvarların da cevap vermediğini fark ettiğim için sana bu durumu anlatmak istedim. Sana tekrar tekrar aynı şeyi anlatmamak için o günü duvarlara anlatmaya gidiyorum. Geldiğimde yazarım…”   


Dinle, duvar! Bana ağırlık olmuş anılarımdan bir tanesini anlatacağım. Şimdi görmüyorsun ama benim bir gitarım vardı. Yeni yeni gitar çalmayı öğrenmiştim. Şarkı söylemek ise bana çok uzaktı. Utanıyordum. Ayna karşısında bile beceremediğim zamanlar olmuştu. Bir süre sonra bunları biraz olsun aşabilmiştim. Aklımda bazı melodiler vardı. Yaklaşık bir ay boyunca o melodileri gitarımla birlikte bir bütün haline getirmeyi başarmıştım. Mükemmel bir şey olmadığı gibi acaba bir kulak aşinalığıyla başka bir şarkının benzeri midir diye de düşündüm ama bulamamıştım. O melodiyi defalarca çalarak, kaydederek günlerce de söz yazmaya çalıştım. Sonunda başarmıştım. Sevgilim için bir doğum günü şarkısı yapmıştım. Mükemmel olmadığını görsem de emeğimle ve gerçek hislerimle yapmamdan dolayı başarılı olduğumu hissetmeye başlamıştım. Aklıma yeni şeyler geldikçe şarkımda değişiklikler yapıyordum. Yaklaşık iki ay boyunca tek uğraştığım şey şarkı olmuştu. Sevgilime doğum gününde bir şarkı söylemek ise hayalimdi. Başkasının şarkısını söylemek yerine kendi şarkımı ve ona özel olan şarkıyı söylemek çok iyi olacaktı. Her şeyin yolunda gitmesi, içimde oluşan huzursuzluğun sebebi olmuştu. Doğum gününe üç hafta kalmıştı. Güvendiğim ve sevgilimle de ortak bir arkadaşımıza büyük bir sürpriz yapacağımı da söylemiştim. O günlerde sürpriz için planlar kurarken sevgilimin sınıf arkadaşıyla olan yakınlığından dolayı sert bir konuşma geçmişti aramızda. Normal bir arkadaş da olsa ben o paylaşımcı olmayan halimle tartışmamıza sebep olmuştum. O tartışmadan sonra hiç konuşmadık. Ben de kimselere bu durumdan bahsetmemiştim. Düzelecek umuduyla bekliyordum. Sevgilimin, arkadaşlarına bu durumdan bahsedip bahsetmediğini bilmiyordum.

Doğum gününe üç gün kalmıştı. Ne yapacağım, nasıl düzelecek bu sorun diye dönüp dolaştım. Sınıf arkadaşıyla beni hiç tanıştırmamıştı. Tanışacak kadar uzun süreli bir arkadaşlıkları da yoktu, aslında. Sanırım, kısa zamanda oluşan fazla samimiyet beni rahatsız ediyordu. Günler sonunda kıskançlıklarımın da dozunda olması gerektiğini o gün düşünmüştüm. Hızlıca kampüse gittim. Gökte ararken yerde bulmak gibi kampüsün girişinde arkadaşını görmüştüm. Peşinden gidiyordum ama konuşmaya cesaret edememiştim. Tanışmak istiyordum. Tanıştıktan sonra sevgilime anlatırsa kıskançlık yüzünden peşinden gittiğimi düşünecekler diye düşündüm. Sonunda bir cesaret gelmişti ve tanışacaktım. Yaşadığım durumu anlatarak yardım bile isteyebilirdim. Ne ara bu kadar samimi olacağımızı düşündüğümü de bilmiyordum. Adımlarımı hızlandırarak yürümeye başladığımda başka bir fakülteye doğru yürüdüğünü fark ettim. Konuşmak yerine önce nereye gittiğini görmek istedim. Farklı bir fakülteye girmişti. Kafam o an karışmaya başlamıştı. O sırada telefonum çaldı. Sevgilimle ortak arkadaşımız olan arkadaşım, doğum günü için hep gittiğimiz kafeyi, doğum gününde akşam saat sekiz için ayarladıklarını ve benim yorulmamam gerektiğini söyledi. Saçma düşüncelerimden sıyrılarak takipten de konuşmaktan da vazgeçmiş şekilde hızlıca evin yolunu tuttum. Provalar yaparak doğum gününe hazırlanacaktım.

Eve geldiğimde beni arayan arkadaşım kapıda bekliyordu. Utanıyor gibiydi. Yaklaştığımda kardeşim diyerek sarıldı. Anlamıyordum. Ben ayrıldığınızı seni aradıktan sonra duydum, kusuruma bakma patavatsızlık ettim, diyordu. Ben de ayrıldığımızı o an duymuştum, haberi yoktu. Önemli değil, şimdi yalnız kalmam lazım ve seninle alakası yok kardeşim, diyerek eve yöneldim. Kusuruma bakma diyen sesi arkamdan geliyordu. Demek ki ortak arkadaşlarımıza söylememiş diye düşünmeye başlamıştım. Gereksiz bir şey düşünüyorum dedikten sonra bağıra bağıra şarkı söylemeye başlamıştım. Gitarımın tellerini koparmaktan korktuğumda gitarı bırakıp öylece söyledim. Ağlıyordum…

Gözlerimi açtığımda yatak yerine yere yatmıştım ve saat öğlene doğru geliyordu. Hızlıca hazırlandıktan sonra doğum gününün kutlanacağı kafeye gittim. Kafe sahibi orta yaşlarda bir çiftti. Sürekli oraya gittiğimiz için de yüzlerimize aşinalardı. Gündüz vakti sakinliğinde gittiğimde beyefendi orada olmasa da hanımefendiyi bulmuştum. Sevgilimle olan durumumuzdan bahsettim ve doğum gününde bir anda çıkarak şarkımı söylemek istediğimi söyledim. Hanımefendi kabul etmişti ve eşim de izin verir sen rahat ol hallederiz, erkenden gel diyerek beni uğurlamıştı. Ağlamalarım kesilmişti. Tam aksine fazla mutluydum. Bu sürprizle her şey düzelecekti. Ortak arkadaşımız önceki gün için özür dilemek amacıyla beni davet etmişti. Hiçbir şey belli etmeden onunla vakit geçirdim. Eve geçtikten sonra doğum gününe kadar eve kapanıp provalar yapmaya karar vermiştim ve öyle de yaptım.

Doğum günü sonunda gelmişti. Eylül ayının sonları olduğu için hafif ve romantik bir yağmur da yağıyordu. Gitarımı yağmurdan koruyarak ve ıslanarak kafeye gitmiştim. Kafe sahiplerine tekrar hikâyemi anlatarak ve sahnede, kuliste incelemeler, provalar yaparak zaman geçmişti. Saat yedi olduğunda canlı müzik başlayacaktı. Rock müzik yapan bir grup ağabey vardı. Onlarla da iyi anlaşmıştık. Heyecanımı yenmem için yardımcı da oluyorlardı. Müzik başlamadan önce kulise girmiştim. Kulis kapısının önünden uzanan küçük koridorun sonunda açılan perde sahneye çıkıyordu. Kafe sahibi ağabeyle içeride oturuyorduk. Heyecanım giderek artıyordu. Yapamayacağımdan korkmaya başlamıştım.

Doğum günü şarkısı, saat sekiz olduğunda çalacaktı. On beş dakika kaldığında müziğe de on beş dakika ara verilmişti. Grubun solisti olan ağabey, yanıma gelmişti. Daha önceden yardımcı olmak için şarkı sözlerini benden almıştı. Son bir prova yaptık. Sahneye çıktığında küçük bir doğum günü şarkısı nakaratı söyleyecek ve beni davet edecekti. Heyecandan ellerim bile titremeye başlamıştı. Kalbimin atışını ayak topuklarımda bile hissediyordum. Topuk sadece ayakta vardı ama ben ayak topuğu diyecek kadar uçmuştum. Her şey yolunda gidiyordu. Sahneye davet edildiğimde hızlı adımlarla girdim. Kafamı kaldıramıyordum. Utanç, heyecan birbirine karışmıştı. Sesim titreyerek başladığım şarkıyı gözlerimi kapattığımda rahatça söylüyordum. Gözlerim kapalı da olsa kafam yine yerdeydi. Beni izleyenler, gözlerimin kapalı olduğunu fark edemeyecekti. Solist ağabeyin de şarkıya eşlik etmesi rezil olmamamı da sağlamıştı. Şarkının sonuna geliyordum. Gözlerimi açtığımda sevgilimle sarılacaktık ve her şey bundan sonra daha güzel olacaktı.

Şarkı bitti. Alkışların sesi beni çok mutlu ediyordu. Derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. Gruptakilerin çok iyiydin sesleri geliyordu, arkamdan. Oturan insanların arasından sevgilimi arıyordum. Sonunda orta masalarda bulmuştum. Kalabalık bir ekip gelmişti. Sevgilimin yüzü gülmüyordu. Suratı asık bir şekilde sinirle bana bakıyordu. Masada duran elini kaldırıp masaya vursa herkes korkacak gibiydi. Elini masadan kaldırıp vurması için sınıf arkadaşı olarak bildiğim aslında başka bir bölümün öğrencisi olan sevgilisinin elini bırakması gerekiyordu. O an gibi bir an yaşar mıyım diye önceden gözümde canlandırıyordum. Biterdim diye düşünüyordum. O an bitmek yerine yeniden doğdum, sanki. Solist ağabeye dönerek ağabey, Manga’nın "Her aşk ölümü tadacak" şarkısı varsa söyleyelim mi, dedim. Ağabey, anlamış olacak ki gruba işaret etmesiyle hızlıca şarkıya girdiler. Hiç utanmadan şarkıyı söylüyordum. Ayna karşısında söyleyemeyen ben herkesin gözlerinin içine baka baka şarkıyı söylemiştim. Şarkı bittiğinde yine alkış sesleri başlamıştı. Alkışlar arasında elleri kıpırdamayan sevgilimin gözlerinin içine son kez baktım. Gitarımı alarak koşarak çıktım. Yolda gitarımı parçaladım. Birkaç gün içinde o şehirden ayrılarak bambaşka bir hayata başladım. O gün eve geldiğimde ilk kalp atışımı duymuştum, duvar. Sadece ona ait olan şarkıyı onunla paylaşamadığımı düşündüğümde yalnız olduğumu da anlamıştım. Hâlâ yalnızım. Bu anılar beni tüketiyor.

Ben bunları hafızamdan atmak istiyorum. O yüzden sana anlatıyorum. Sende kalsın, bu anılar ve hepsini unutmak istiyorum. Anlatarak unutamam mı, duvar?


“Şu an hatırladığım iki şey kaldı, günlüğüm. Sen konuşmazsan bu iki şey bana ömür boyu yetecek. Hatırladığım şeylerden birisi, bitmiş ve genç yaşına rağmen yaşlı görünen birisi olmam. Son olarak sevgili günlük, kafamdan üzerine akan kanın sebebini hatırlıyorum. Az önce kafamı duvara vurdum.”