Kaldır duvarlarını

Sen göklerden, bilinmezden

Varsayımlardan ibaret

Durmadan inatla ördüğün, aramızda dolaştığın böylece

Her şeyi işittiğin varlığınla

Ve kalpleri zehirle dizginleyen sen

dumanlar ardında bir dağda belki adın

Görünmüyorsun, saklanma

Bu yeniden yaratılası, kimlerden birikmiş ağzım

Anmayacak seni yoksa

Bir kemanı dokuz eliyle kavramaktan

Aşındı dilim

Hep iki kişiydim durduğumda bile

Durup anladığımda her şeyi

Ve aynalar bölündüğünde suretimle

İki derin kuyudan

Tanrım beni bire düşür

Diye yalvardıysam rüyamda

Düşür, düşür

Solgun niye her günüm yeni baştan

Adın içimde bir sıkıntının doğuşuyla tam ve bütün

Oysa yoksun, yokluğunla yeni bir duvar biçtin evlere

İndir perdeni, beni suça sevkediyorsun



İsli perdeler, bitkin yüzler ardına

Sen duvarların,

ben bilmenin ve anlamanın

Öncüsüyüz böylece sonsuz yol almanın

Onu kim tutacak, bunu kim kaldırdı

Sanki başa saracak gibi umduğum

Sönüp yanacak ateş

Sönüp mahvımızla

İsli yüzler, bitkin perdeler için uyandı bu kez

Aldım sırayı, bu kez ben saklanacağım

Ayık bir mum aydınlığında dinlenecek nihayet

Susadım, susadım

Sonsuz bir göl hayaliyle durduğunda karşımda

Ellerin barış, ellerin dirlik

olsaydı, böyle olurdu

inanç değil

Sana bir el bahşedeceğim rüyamda



Kavmin ve tufanın garipliğini aldı sesim

Ve haykırmanın, tutuşmanın ezberi kaldı içimde

Olmazlar durdu ıpıslak

Özgürüm demekle ilgisiz duruşlardan

Özgürüm demekle olmayan hiçbir güç

Bağlanmıyor neresinden tutarsam

Ben yıllardır iki kişiyim

Kimsesiz

Likler içinde

Seni ararken batan ve kuşkusuz yiten yaşamdan

Kavuşmadığında yakam

Koruma, indir yıllanan duvarlarını

Görünmüyorsun



Serin balkonlarda salınıveren ellerim

Gözler görülmeyecek şeyleri sararken usul

Kaldır bakışımı kapılardan, al ve lütfen korkumu

Eğer her şeyi zaptediyorsan

Karalıyorsan bir deftere acımızı

Ve bir şeyler yapmıyorsan niye

Kendine bir el yaratmıyorsan

Okşanacak neler kaldı burada, şu tepenin yamacı

Bu kıyıdan geçen bir kırlangıç

Ve ıssızlığım

Sorular ağrıtıyorsa başını senin

susalım

Ki dalgalar boyu inkar

Uğramasın, ele geçirsin seni kör duman

Saklanmanın yorgunluğu bu sesimde, sana benzeyen

Görünmez bir şey gibi, durmadan çökesi

baktım yoksun

siniyoruz gölgeler, siniyoruz rüzgar

Mahvımızla arayıp adını, ufaktık, un ufak

Ve anlat duvarlarına

Nasıl böyle sağlam ki yazık

Yıkıldığını hiç görmedim rüyamda




duvar üstüne duvar, hepimizden fazla

Kızıl suçlar, alışkanlığım

Nasıl kattın beni de harcına

içim ve dilim, sen

Benzimi nasıl zıt yürütürsün havayla

Bir el ateşle, dupduru bir suyla

Her ne ile dolduruyorsam dünyayı

Gövdem değil bu hışırdayan, rüyam değil

Bana yaslanma

Beni var sanma seninle dalaştıysam

Bir iki kere seslenerek

Ve yokladıysam kapını

Eyvah bir kerecik inandıysam

Gizleniyorsun bak, bir çocuk gibi, un ufak

Öyle sinmişsin ki sinir ve şüpheyle

çökesi duvarlarına

çekiçle, örsle geldim bir gece dağına

Yıkıl artık, görün artık diye

Sinmişiz kabul, sinmişiz aynalar ardına

Bir öğüt gibisin peşin bir öğüt

Baktığım hiçbir yerde yok anlamın

Yok deliller ve mucize gibi bir benzeyiş

Bulunmuyorsun



Ben anlamanın yoluna gitmedim

Bilinmenin tersiyim

Diyen sen değil misin, bir zamanlar

Ağır aksak adımlar, tarlalar, iç çekişler ardına

Bir baktım umarsız, bir baktım alışkansın yüküme

Senin ellerinden bahsedelim, olmayan ellerinden

Bize kaldı dalgalar, sıyırıp geçti kırlangıç sürüsü

Tüh ne sevmeler vardı ufalmayan doğuşta

ve bazı şehirlerde duran özgürlük

O geçmişe yüzüp de varılmayan

İkilikler aşkına

Bana yaklaştın bir gece ama duvarla

Sırtın değil, yol hiç değil, duvarla

Aklımı çevreleyen bilge bir zamandı bu

Gölgen gibi eriyen kaçışlardan

Yıktım yıkılası adını bir duman alıp

Orada içimdi kopuş

karardı dönüş

Şimdi oyuldu oyulası dünya

Bakmıyorsun