I.
merhaba hayat
yine karşılaştık
çünkü gırtlağımdaki gül artık yeşerdi
bu kez kuzular da var etrafımda
tembihlere uymayan çocuklar da
içimde büyüyen uyanık bir ölümün huzursuzluğuyla nefes eskitirken
gülümün dikenleri kanımda
kanım korkumda atıyor
korkumdan, durduramıyorum zamanı
ama yaşıyorum
çünkü biliyorsun, bu ölüme karşı temerrüttür
tanıyorsun beni
ardımı tanıyorsun
tenim karasız diye
esmer bir mağlubiyete taraf olmaya ilk hedef bendim
aciz görünmekle yediğim her sille içimi morartırken
anladım ki insanın heybeti omuzlarından değil sırtından sorulur
karın gurultusuyla tok bir afiyetin kibri bu
çünkü biliyorsun, ben açlığımı yiyerek doydum
çarşafımın üstüne düşen külü öyle ak görüyorum ki şu an
anlamak gibi kirli bir suyu karıştırdın ya tenha toprağıma
çamurum artık her şeyden kara
ama anlamak yetmiyor
konuştukça eksiliyor da bitmiyor
kimse bilmiyor ne konuştuğumu
oysa benim gibi suyla karalanır her bulut
benim gibi külle kanlanır her çarşaf
kimse bilmiyor ne olacağını
bu dünyada hiçbir şey nihayete ulaşmaz diyorlar
nihayet kendime yakın bir tarif bulur gibi olsam da
uzaklardan rahatlık görünüyor mektufluğum
san, şimdi doğdum
yeni bir keskiyle dolar diye boşluğum
yepyeni bir algı perdesine aralıyorum dünyayı
yeni parmaklıklar takıyorum gözlerime
ve güzel bir renge boyuyorum
aynı gözlerle
aynı yerlerde
farklı şeyler görmek üzere tutuşturdum ellerimi bu özgümde
konunun yabancısı değilim
hiçbir perde dalgasız kalmıyor üstelik
zafersiz bir yalnızlığa yürümek üzere şimdi bir daha
günahımı da seviyorum san şimdi
çok geçmeden kendimi, duruyorum yerimde
çok geçmeden uzaklar da bana dalıyor artık
bir tarif için en geniş kümeyi ayırıyorum bu defa
artık bir boşluğum
II.
su üstünden dağılır gelir toprağım
hafızamın sakin kıyılarında fırtınalar başlar
sığınacak bir in bulmak isterim zihnimde
ama her oluktan korku akarken
ıslanmak, üşümek, hastalanmak kaderim olur
sonra korkum dağılır, güneş doğar bir teselliyle
yine de kovamam içimden huzursuzluğu
huzursuzluktan terlerim, inlerim de
serinleyecek bir gölge bile bulamam
etrafımdaki gürültüyü bastırmak için bağırmak isterim bazen
ama kendimi susturamazken gücüm kime yeter
sesim kime çarpar da yıkar
birden masallar gerçeklikle perdelenir
kendimi şehirden bir boşlukta bulurum
kaçamam
tüm arabalar dursun isterim bazen
aralarından akmak, camlarına dokunmak, kapılarını açıp öylece bırakmak isterim
yükselirim
dünyayı bir anlığına kendimden uzakta tutmak isterim
ona uzaktan bakmayı, ona gülmeyi ve ardımı dönüp gitmeyi
ama yakamdan çeken sen ey hayat
bana günahlar utandırtan
ellerim senin
ellerim senin!
kurtulmak sadece anlık bir hayal
öyleyse al istediğin suçu işle
istediğin suçu vicdanımda yak, gizle
her histe aklımda çınlayan bu huzursuz hinliği al benden yeter ki
ben gözlerimi açarım
bir nefes daha eskitirim asıklığımda
anlam tazelenir
bilirim ki üstümdeki gök dibime iner ama ben yükselmem
bir sigaram daha biter ve sonunda takatim
rüyamda bir duman daha çekmek için uyurum
sayıklamalar arasından görüyorum, zaman her zamankinden sakin
artık senle ben eşitliğin aynı tarafındayız
artık kovalamıyoruz birbirimizi
ama kim kime yetişti bilmiyorum
birbirimizi solumaktan süzülüp bir soluk olduk
ben düşmelere razı, sen tepmelere
birimizin kaybettiğini ötekimiz kazanmadı
öyleyse ne kazandık söyle!
III.
görüyorum, biliyorsun
sevmelerdeki hinliğe rağmen,
her türlü gize, riyaya, kulpa, şüpheye rağmen gönlümden ayırmıyorum ateş kaplı cemaatimi
zaaflarım suç oluyor vicdan mahkememde
kimse bilmiyor
ama bildikçe benim gibi, sen de ne tarafa büyüyeceğini bilmiyorsun
olsun diyemiyorsun
bırakıp gidemiyorsun
dünyadan büyük şeyler de geliyor aklıma
bazen onlara sarıyorum
bu, seni görmezden gelir gibi yapmak
ama uzakta yanan ateşler içinde olduklarım kadar yakmıyor beni
olsa olsa yoruyor
biliyorsun, ne kadar yorgunsam o kadar hızlı koşuyorum
ama nereye?
ibret misaller kavmine bir madde olarak eklenmekten başka nerede anılıyor adım
nerede bir kuş bana göçüyor
hangi dalga bana çarpmak için denizi yırtıyor
yan yanasız, diz dizesiz ve tuzaksız bir sevdanın yasağında
şükürsüz, aminsiz ve tek tekesiz bir duanın beklentisinde
evimden uzak bir şehrin bilmediğim bir kıyısında
yüzüme çarpan sadece rüzgâr değilken
sadece rüzgar ve bir parça sokak bana annemi hatırlatıyor
deniz, kıyı ve dalga
her adım bir kulaç
bank, gazete, melek
yanı başımda insanlar ölüyor
insanlar önce doğup sonra ölüyor
hâlâ bilmiyorum,
annem de melek olursa bir gün
beni kim doğuracak?
IV.
bildiğim hiçbir renge benzemiyor son temaslar
koca bir duvar lekesinden kanar ya sadece
olmaz değil, olur diye
olur diye kopuyorum ya fırtınamdan zaten
olur diye bitmiş bir aşkın belkilerini tamamlıyorum ya kendimle
uykusuzum şimdi benzim kadar
saçımın meyline isyan eden o kıvrak tutam kadar taşıyorum
kendimi
birkaç defa öpülüp artık yüzüne bakılmayan plastik bir bardak gibi hissetmekten bahsediyorum
V.
ellerini bırakamam
yakanı bırakacağım desem de söz veremem
ki ne suçlusun
ne mağdur
biliyorum
ben kendime anlatıyorum kendimi
sen kuzular ve çocuklar gibi izliyorsun
yine de bu üstü çizili sayfalarla dolu seyir defterine şahit olmak en kötüsü değil mi?
Serhat Tepe
2022-03-24T10:14:51+03:00Merhaba Aslıcığım, öyle oldu.
Can Feroş.
Beğenmiş olmana sevindim Muhammed, teşekkür ederim.
Muhammed Dalpalta
2022-03-13T10:28:03+03:00Şiiri en derinden hissedip benimsedim. Taşıdığı duygu ve anlam beni çok etkiledi. Özel bir şiir olmuş Serhat. Buraya sık sık uğrarım muhtemelen.
Ferah
2022-02-15T01:09:17+03:00🖤
Aslı
2022-02-15T00:16:22+03:00Merhaba Duvarın Telafisi, yine karşılaştık.