Kafiyelerle kutsanmış maskemi taktım,

Gerçeklerden bahsetme zamanı şimdi.

Kovulacağım köyleri karşıma aldım,

Kalem, şu an kudretini gösterme vakti.


Sitemim emekleriyle hakkını yaşayana değil,

Sistemin esnekliğiyle hakları çalana isabettir.

Şöhret namıyla gezdikleri yollarda,

Hayatları opak, altın bir fanustan ibarettir.


Üç kez evlenir kimileri her yılda,

Bahsetmesinler "aşk" masallarından insanlara,

Yaşayıp da göğü delen saraylarda,

Hayatın zorluğunu dillendirmesinler daha.


Oyunlaştırılmış bütün varlıkları,

Ün peşinde koşmakta süslü lafları,

Filtrelenmiş dünyanız engellese de duymayı,

İnlemekte acılarıyla bir nesil,

Tanrıdan dilerler artık korkmadan uyumayı.


Kültür karmaşası değildir bu,

Yükselmektedir zengin-fakir uçurumu.

Uyuşturulmuş hayalleri ki, yok sigortası;

Karışıyor doğru-yanlışları yok bir ortası.


Demiştim değil mi, kirletildi algılar;

Umutlarımızı gözümüzün önünde çaldılar.

Hayvanatın lanetli yüzü duy beni,

Maskelerimiz örter mi içimizdeki kini?


Sokağın çocuklarıyla oynamadan hiç,

Nasıl itham edersin, onlara diyerek "piç"!

Gökkuşağındaki renkleri ayırırsan var olmaz aynı güzellik,

Ten renklerini ayırarak yapamazsın ki bencillik.


Varoluşunu sorgula bu kadar mı hayatın,

Ayır ayır ve parçala, bu mudur sanatın?

Hayır, gayri bir durumun olmalı muhakkak,

Geleceğini aydınlatmadıkça lanet kusacak çağlara bu toprak!


Başarabiliriz hâlâ, kurtuluş değil uzakta;

Belki şu an yanında, belki hâlâ anne karnında...

İnsan olmayı öğrenebilsek, güneşli bir ilkbaharda;

Ne güller toplar da koyardık atalarımızın mezarlarına.


Emeğini hor görenlere kul olma sakın,

Hakkını sonuna kadar savun!

Tanı, düşün ve cehalette kaybolma, son yakın;

Onurunla yaşarsın en kötü ihtimal, eğer varsa hâlâ bir yarın.

Arın, olmasın insanlara bağlı bir gamın;

Dillendiremediğin hüzünlerin için korkma,

Uyanışıyla başlar sevgiye bir neslin, akın;

Işıktır en derin karanlığına, belki de benim şu yazım.