Dürüst olamam ben yalanlara.
Dürüst olamam bu zamanda.
Dürüstlüğe bir dilim uzatmadı hiçbir zaman.
İmkansız, kelime olmamalı insanlara.
Kelime oldu mu, gıcırdayarak açılır öteki pencere huzurundan tasarruf eden boşluğa.
Tek bir pencere, tek bir kapı, tek bir yol;
Bunu isterim gün geceye vardığında.
His kalmalı her zerremiz, hislere vurulmalı zihinlerimiz.
Bir yol bulmalıyız, bizi anlayan bir yol;
O yolda parlamalı gülüşler;
Şüpheden uzak olmalı bu sevgiler;
Sadece toprağı yaşatmak için düşmeli yaşlar gözden;
Son nefeste tanışmalıyız ölüşle;
Cennetten başka ihtimal vermemeli bu gidişler.
Kağıt görmemeli beş para etmez şiirler.
Yakılmalı yalancılar, yakılmalı kağıtlar.
Ama ne kalır geriye?
Aramıyor senin aradığını arada kalanlar.
Aradığını bulmak istemiyor bu yakarışlar.
Ait değil bu bakışlar.
Küçümsüyor seni bu bakışlar.
Ait değilsin, anlatıyor sana bu hastalıklar.
Aradığın belirsiz ve sen bu dünyada çaresiz.
O asla sana dönmedi, vicdanı saptırdı sana.
Dalarken yüzüne, inanırken tekrardan cennete, Ruhunun sırtı dönüktü sana yine.
Pişmanlığı dökerken gözyaşlarını, gözüne aitti bir başkası.
Ölümdün sen onu isterken, insandı o hayata tutunurken.
Seçilmiş cümlelerin bir cızırtıydı onun radyosunda.
O konuşmadı asla, konuşmayacak asla.
Anlıyorum kalbin yasta ama kabullen artık, Asla ama asla...
Soytarıyız her yeni gün ışığında.
Çırpar ellerini hayat her yeni gün ışığında.
Öfkenin kaynağı çok bereketli bugün.
Ateşten bedenler yağmurun altında bugün.
Çaresizliğe boyun eğildi bugün.
Sisifos pes etti bugün.
Ne zaman serbest kalacak haklı öfkemiz?
Nerede uyuyacak haklı öfkemiz?
Ne zaman uyutacak haklı öfkemiz?
Ne zaman yorulacak tasmalarımızı tutan hayatın nöbetçileri?
Ne zaman bitecek bu ızdırap?
Neden dönmüyoruz evimize, istenmeyen misafiriz biz bu evrende.
Çağırıyor işte bizi sonsuz uykular.
Cehennemin uydusundan çık artık yalanlara alışmış kulaklar.
Bizi isteyeni isteyelim artık.
Dönelim evimize, bizi bekleyen o sessizliğe.