Edebiyat denince aklımıza duyguların, düşüncelerin estetize edilerek sunulması aklımıza geliyor. Lâkin distopik romanlar bize dünyanın acı yüzünü gözler önüne serer. Distopya, Yunanca "dys" olumsuz, kötü anlamlarını taşır. Topia ise yaşanılan yer demektir. Distopya, kötü yer gibi anlama gelmekte olup, ütopya kavramına tepki olarak dünyaya gelmiştir. Ütopya, var olmayan güzel yer olup, tam zıttını ifade eder. Toplumun güncel siyasî, teknolojik ve sosyal durumundan etkilenerek kaleme alınmıştır. Dünyanın acı yönü, toplumsal çöküş, totaliter rejimler, bireysel baskılanma gibi konular distopyanın kurgusunu inşâ eder. Günün durumundan yararlanarak, gelecek ile ilgili bir dünya tasviriyle okurlarıyla buluşur. Kimi distopik romanları geleceğin yorumu olarak ele alırken, kimi ise modern dünyanın eleştirisi olarak ele alır. Peki distopik romanlar gerçekten gelecek ile ilgili doğru bilgi verir mi? Bir zamanın erdemli hayalleri, totaliterizme dönüşebilir mi? Özgürlük düşüncesi, güç ele geçince dayatma ve kısıtlamaya dönüşebilir mi? İyi bir dünya, refah içinde yaşam arzusu gücü ele aldığında kontrolcü, şiddet yanlısı, baskıcı bir fikre dönüşür mü? Cevapları size bırakıyorum.
Zihnin gelişmesi için, zihnin aykırı düşünebilme yeteneğini kazanması gerekir. Zihin zorlanmadığında ezberci, alışılageldik biçimde düşünmeye devam eder. Bu döngüyü kırabilmek adına distopik romanlar, okurun perspektifini zenginleştiren bir tür olarak karşımıza çıkmaktadır.