Geçmişten günümüze edebiyat dünyasındaki büyük yazar ve şairlerin acı, melankoli ve bunalımlarla dolu yaşam hikâyelerine, gerek eserlerinde gerekse biyografilerinde tanıklık ediyoruz. Yaşadıkları ızdıraptan kurtulmak ve belki de bu şekilde rahata ermek isteyerek kendi hayatına son vermeyi seçenler arasında oldukça ünlü isimler de mevcut.

İşte intiharları oldukça ilgi çeken isimler ve onların trajik hikâyeleri.


Virginia Woolf


Bir zamanlar “hiçbir zaman tasvir edemeyeceği tek tecrübe”yi tecrübe ettiğinde Virginia Woolf 59 yaşındaydı. 13 yaşında aniden kaybettiği annesinin üzüntüsüyle derinden sarsılan ve iki yıl sonrasında üvey ablasının da ölümüyle yıkılan Virginia Woolf, 22 yaşındayken babasını da kaybeder ve psikolojisi altüst olur. Perde Arası romanını yazdığı sıralarda artık yeteneğini kaybettiğini düşünmeye başlar. Hayatının son dönemine denk gelen savaş yıllarıyla beraber her gün yaşadığı savaş korkusu ve yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stres, dehşet ve korku sonucu bunalıma girer. Son zamanlarında her şeyden uzaklaşmak, kendi kendine okuyup yazmak ve az insanla görüşmek ister.


“Bunu atlatamayacak kadar güçsüzüm; beni koruyan hiçbir şey yok. Ve bu endişe ve hiçlik etrafımı saran bir boşluk. Katıla katıla ağlamak istiyorum ama ağlamak için bir sebebim yok. Sonra büyük bir huzursuzluk beni sarıyor. Yürüyerek bunu üzerimden atabilirim sanıyorum, uykuya dalana kadar durmadan yürüyerek.”


Tutunacak bir şeyinin kalmadığını gördüğümüz bu ve bu gibi notlar Woolf’un iç dünyasını ve intihara giden yoldaki gerekçelerini anlamamızı sağlar. Virginia Woolf, 28 Mart 1941’de içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamaz. Saat 11.30 sularında şöminesinin üzerine bir mektup bırakarak evlerinin yakınlarında bulunan Ouse Nehriʼne ceplerine taşlar doldurarak girer ve yaşamını yitirir.


Stefan Zweig


Günümüzde hâlâ çok fazla insan tarafından okunan Stefan Zweig da kendi yaşamına son veren edebiyatçılar arasındadır. Bir Yahudi olarak Viyana’da doğan Zweig, iki dünya savaşına da tanıklık etmiştir. O dönemde savaş karşıtı söylemler yapanlar vatan haini olarak görülse de Zweig savaşın insanlarda yarattığı tahribatı anlatmaktan geri durmamıştır. Eserlerinde cephelerde yaşanan trajedileri, savaşların olumsuz etkilerini yazar ve bir muhalif hâline gelir. Hitler iktidara geldiğinde ise Zweig için kötü günler başlar. Naziler tarafından evi basılır, kitapları yakılır ve sakıncalı yazarlar arasında gösterilir. Bu olanlardan sonra önce İngiltere’ye taşınır. Orada bir süre kaldıktan sonra ABD, Arjantin ve Paraguay’da bir süre kalıp Brezilya’ya yerleşir. 2. Dünya Savaşı ile birlikte tüm dünya savaş alanına döndükten sonra Zweig bunalıma girer. Dünyanın bu halinden ve Hitler düzeninden bıkmıştır. 1941’de yazdığı Satranç’ı da Hitler Almanya’sına, Nazi iktidarına göndermeler yaparak yazmıştır. Zamanla hayata tutunmak için kendinde güç bulamayan Zweig, mektubunda “Bütün dostlarımı selamlarım! Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızıllığını görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.” der. Zweig ve eşi, zehir içip yataklarına uzanarak intihar etmiştir. İlginçtir ki bu intihardan üç yıl sonra Hitler ve eşi de birlikte intihar etmişlerdir.

 

Sylvia Plath


Hayatı boyunca ileri derece manik depresif bozuklukla yaşamış olan Sylvia Plath, 8 yaşında babasını kaybettiğinde ilk şiirini yazmıştır. Üniversite yıllarında yaşadığı yoğun depresyon sonucu intihar girişiminde bulunur. Sonrasında Ted Hughes ile tanışır ve evlenip 2 çocuk dünyaya getirir. Oldukça çalkantılı ve problemli bir ilişkiye sahip olan çift, yaklaşık altı yıllık birliktelik sonrası, Ted Hughes’in aldatmalarının sonucu olarak boşanırlar. Plath, ancak öldükten sonra gerçek adıyla yayınlanan yarı otobiyografik eseri “Sırça Fanus”ta; buhranlı üniversite yıllarını, hayatındaki kişi ve olayları karamsar bir dille anlatmıştır. Oldukça zor zamanlar geçiren şair ve yazar Sylvia Plath, bir gün çocuklarını uyutup yanlarına süt ve kurabiye koyduktan sonra mutfağa gidip kafasını fırının içine sokarak intihar etmiştir.

 

Nilgün Marmara


Manik depresyon ile mücadele eden Nilgün Marmara, Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde okumuştur. Okul yıllarında kaleme aldığı “Sylvia Plath’ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi” Plath’in onun üzerinde bıraktığı şiddetli etkiyi bizlere göstermektedir. “Hayatın neresinden dönülse kârdır.” sözünün sahibi Marmara, 30 yaşında evinin penceresinden atlayarak intihar etmiştir. İntihar notunda, isterlerse daktiloya çekilmiş şiirlerini bastırabileceklerini yazan Marmara’nın “Daktiloya Çekilmiş Şiirler” ve “Daktiloya Çekilmiş Metinler” olmak üzere iki eseri ölümünden sonra yayınlanmıştır. Bunlara ek olarak, yıllarca tuttuğu günlüklerden oluşan “Kırmızı Kahverengi Defter” de vasiyetinde yazmamasına rağmen Marmara’nın annesinin çabaları sonucu yayınlanmıştır. Ece Ayhan, Cemal Süreya, Tomris Uyar gibi isimlerle yakın bir arkadaşlık içinde olan Marmara'nın ölümü, herkesi derinden etkilemiştir.

 

Beşir Fuad


Osmanlı Dönemi’nde yaşamış önemli edebiyatçı ve düşünürlerden olan Beşir Fuad, çağdaşlarından farklı bir düşünce yapısına sahip bir aydın olarak yaşamıştır. Yaşamı boyunca bilim ve felsefeye oldukça ilgi duymuş, döneminin pek çok edebiyatçısı ile ters düşmüştür. İngilizce, Almanca ve Fransızca bilen Fuad, yaptığı çevirilerle Batılı düşünür ve yazarları Osmanlı'ya tanıtmıştır. Deneysel intiharıyla akıllara kazınan Fuad'ın intiharını 2 yıl öncesinden planladığı söylense de, 35 yaşındayken bu dünyadan ayrılmayı tercih etmiştir. Vücuduna kendisini yavaş yavaş öldürecek bir karışım enjekte ettikten sonra, masasının başına oturmuş ve ölürken hissettiklerini kaleme almıştır. Kendini usturayla kesip kan gölünün ortasında kalmışken dahi tecrübelerini yazmaya devam eden Beşir Fuad’ın intiharından sonra İstanbul’da bir intihar furyasının başladığı söylenir.



Yazar: Umay Karalar