Ankara’da 1927 Ağustos’unda doğar Turgut Uyar. (Dolayısıyla Türkiye’nin siyasi anlamda birçok değişik dönemine denk gelir: Tek partili dönem, çok partili dönem, Cumhuriyet’in hazırlık yılları vs.)
Babasının görevinden dolayı ilköğrenimini farklı şehirlerde yapmış, ortaöğreniminde ise askerî okula gitmiştir. Askerî okulda mutsuz olduğunu şu sözlerle açıklamıştır: “Asker okullarında hiç mutlu olmadım. Genellikle yatılı olan okullarda mutlu olan çocuk yoktur sanıyorum. Başkalarının, hatta somut başkalarının değil de hiç kavrayamadığım bir otoritenin belirlediği ve çoğu zaman saçma bulduğumuz şeyler yaşamak...”
Mutsuzluğunun bir nedeni de erken bir yaşta evlilik yapması ve genç yaşta baba olması. Bu onun ‘hayat boyu bunalımlı’ bir insan olmasına yol açmıştır. Ama şiir demek biraz bunalım demek zaten, bu kişilik özelliğinin şairliğine katkısı olduğunu düşünenlerdeniz bu sebepten ötürü. Nitekim o, bunalımı olmasa da sıkıntıyı şair için zarûrî bir ihtiyaç olarak görür. Edip Cansever’e yazdığı mektupta şöyle söyler: “Edip, sıkılabildiğimiz kadar sıkılalım; bizi şair yapan da bu.”
Şairliği iki döneme ayrılır: İkinci Yeni öncesi; hececi, halkçı, memleketçi duyarlılıkta şiirler yazar. Anadolu’da bulunması buna büyük bir sebeptir. Kırsal kesim insanını şiirlerinde anlatır. Arz-ı Hal ve Türkiyem ilk dönem eserleri arasında değerlendirilebilir.
Bir de bu yazının asıl konusu olan İkinci Yeni dönemi şiiri elbette. Bu şiir anlayışına Dünyanın En Güzel Arabistanı ile giriş yapar.
Turgut Uyar epik anlatımlı, destansı şiirler yazar. Cinsellik, insan yalnızlığı ve sessizliği, insanın anlaşılamaması, toplum içindeki insanın yaşadığı iç yalnızlığı gibi konular şiirlerinin bütününe hakimdir. Şiirlerinde bireyi öne çıkarır. Fakat Uyar’da bireycilik farklı şekillerde ortaya çıkmıştır. O, tek bir bireyden yola çıkıp evrensel insana yaklaşır. Bireysel sorunlar çözülmeden toplumsal sorunların çözülebileceğine inancı yoktur.
O da Edip Cansever gibi şiirlerinde karakter yaratmayı sever. (Ruhi ismini duyunca şiirseverin aklına ilk olarak Edip Cansever’in gelmesi bundandır.) Akçaburgazlı Yekta da Turgut Uyar’ın şiirinde yarattığı karakterlerden birine örnek verilebilir.
Dilin imkânları onda çok geniştir. Şiiri düzyazıya yaklaştırır. (Nâzım Hikmet etkisi.) Öyküleme tekniğiyle şiirlerini yazar.
Sözcük seçiminde tutarlı ve bilinçli hareket eder, onun için şiir “farklı bir dil yaratabilme” işidir. Söyleyişte yinelemelere önem verir. (İster sözcük olsun ister cümle ister yalnızca bir harf… Örneğin Göğe Bakma Durağı’nda “Göğe bakalım.” cümlesi tekrarlarıyla oluşturmuştur şiirdeki ahengini.) Şiirinde yarattığı ritim, anlamla atbaşı gider.
Turgut Uyar’ın şiirlerinde uyumsuzluk ve yabancılaşma olgusu temel izleklerden biridir. Fariz Yıldırım “Turgut Uyar Şiirlerinde Uyumsuzluk ve Yabancılaşma İzleği” adlı makalesinde Turgut Uyar’ın şiirlerinde bu izleği neden birçok defa kullandığını aşağıdaki dört maddeyle açıklamıştır:
1) Gurbet ve geçim sıkıntısı
2) İnsanın kötülüğe meyilli doğası
3) Toplumsal denetim mekanizmaları
4) Modernite ve kent yaşamı
Aynı zamanda Turgut Uyar’ın yaşam serüveninde meydana gelen birçok değişim olmuştur. Örneğin askerlik mesleğinden ayrılıp sivil bir yaşama geçmesi… Bu da alışılması zor bir şey olacak sanıyorum. Nitekim bu durum Turgut Uyar’ın şiirlerine uyumsuzluk ve yabancılaşma olarak sinmiştir.
O zaten bir dizesinde “Her insan bir uyumsuzluktur, ölü olmadıkça…” diyerek bu sözlere nokta koymamızı sağlamıştır.
Şiirlerinde köy yaşamını kent yaşamına yeğler çünkü kent yaşamının yapaylığı ve makineleşme ve kır yaşamından kent yaşamına olan zorunlu göç, insanın yabancılaşmasına sebep olur. Bu yabancılaşma Turgut Uyar’a ütopik bir kaçış dünyası kurdurur: Geyikli gece. Bu, onun şehirden kaçış için zihninde tasarladığı ütopyadır.
Şiiri anlama hususunun abartıldığını düşünür Turgut Uyar, anlamayı bıkmanın ilk adımı olarak görür. Şiirin bizi huzursuz ederek rahatımızı kaçırması gerektiğini söyler.
Simgeler ve sembollerle yüklü söyleyişi, yoğun ve zengin hayal gücü, şaşırtmalı tamlamalarla şiirini süslemesi onun iyi bir İkinci Yeni şairi olduğunu gösterir.
Mısra Ergök
2022-05-25T22:39:42+03:00Geyikli Gece, bu dünya üzerinde en sevdiğim şiirdir. Onun umarsızlığının, en büyük yalnızlığının üyopyası. “Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.” derecesinde bir yalnızlık…
Osman
2022-04-11T00:28:52+03:00👏👏👏
Hümeyza Bostancı
2022-04-03T12:39:45+03:00teşekkürler ederim kızlar:)
Seniya Burçak
2022-04-03T11:38:39+03:00👏🏽👏🏽
Rana Sezgin
2022-04-03T11:18:38+03:00Yine güzel bir incelemeydi. Kaleminize sağlık. :)