İki gün önce, gece uzanmış da kitap okurken, radyoda çalmaya başladı bu türkü; konma bülbül konma nergiz dalına... İyi bildiğim ve çoğu zaman eşlik de ettiğim bir türküdür. Bu sefer eşlik etmedim ama. Yıllar önce hissettiğim düşüncenin, gelip beni bulmasını bekledim. Ve türkü devam etti; "Eleşkirt'ten çıktım yüküm eriktir..." İşte o anda, yıllar önce hissedip de "bugün kaldıramam bu yükü" dediğim duygu yine buldu beni. Ama bu sefer, daha bir hazırdım galiba... 


Durup dinliyorum kendimi. Söz, zihnimde çınlayıp duruyor. Bir şeylere çarpıyor ve deviriyor kimilerini. Bir yol mu arıyor bir ses mi, fotoğraf mı yoksa? Kendi sesimle birkaç defa daha tekrar ediyorum bu sözü: "Eleşkirt'ten çıktım yüküm eriktir..." "Eleşkirt'ten çıktım yüküm eriktir..."


Hani bazı sözler, tekrar edildikçe anlamını kaybeder, saçma bir hâl alır. Bu söz öyle bir şey değil işte. Söyledikçe artıyor anlamı, genişliyor, güzelleşiyor. Zihnimin içinde çarpıp devirdikleri bütünleniyor ve bir görüntü beliriyor içimde. Sırtını bir ulu dağa vermiş Eleşkirt burası. Karlar altında, bembeyaz, bir küçük kasaba. Damları adam boyu karla kaplı, aydınlık pencereli evler görünüyor sislerin arkasında. Sonra uzun, upuzun, göğe direk olma sevdasına düşmüş kavak ağaçları. Ağaçların altında belli belirsiz, birer gölgeden ibaret tavuklar ve onların da ardında cücükleri... İşte bütün bunlar, beyaz karlarla birlikte ve sessiz. Ne kasabadan ne ağaçlardan ne de tavuklardan tek bir ses duyulmuyor. Kar, her yeri örterek kendine benzetiyor. Duru, dupduru bir güzelliktir bu; her şeyin bir silüet olarak var olabildiği bir güzellik. Ve bu güzellik, bir sonsuzluktur. Kar yağan bir coğrafyadan çıkılmaz. Oralı ya da orası olunur sadece.Yürüyüp de çıkayım diye günlerce hatta aylarca uğraşsanız bile varacağınız nokta yine başladığınız yer olacaktır. İşte Eleşkirt'ten çıkmak o yüzden zordur...


"Eleşkirt'ten çıktım yüküm eriktir..." Bu bembeyaz sonsuzluktan, ölünerek çıkılır. Ve her ölenin, bir kişiyi de oradan çıkarma hakkı olur. Sizin de taze ferik bir sevdiğiniz olursa ve hain eller onu vurduysa artık size de yol görünmüş demektir. Artık Eleşkirt'te durmanın, oralı olmanın bir anlamı kalmamıştır.


Yürüdüğünüzde yol çiçeklenir, bahara döner. Terlersiniz, ceketinizin yenleri yağ içinde kalır. Sırtınızdaki erik torbası, siz adım attıkça ağırlaşır, yorar. Başınızda kefiye, üstünüzde ceket, yüzünüzde beş günlük sakal, gözlerinizde hüzün, ayağınızda yün çorap ve cizlavit... Yürür de bir tepeyi çıkar ve o sırada dönüp ardınıza bakarsınız. Eleşkirt yine bembeyaz karlar altındadır. Ne orada ne de oralısınızdır artık. Tüm varlığınız, gittiğiniz yerde pay edeceğiniz can erikleridir. Eriğin anlamı da budur işte. Verdiğiniz canın karşılığıdır ve onun ağırlığıncadır, sırtınızdaki torba...


"Eleşkirt'ten çıktım yüküm eriktir" sözü, işte böyle bir fotoğrafa dönüşüyor zihnimde. Binbir kederle memleketine bakan biri olarak... Ve "anladım" diyorum kendi kendime. Evet, anladım! Şimdi, yoldan geçen ilk kişiyi durdurup, "kardeşim, bacım bak, ben, Eleşkirt'ten çıktım yüküm eriktir sözünü anladım" diyesim var. Çılgınlık belki bu ama gerçekten de bunu yapasım geliyor gecenin bu vaktinde. Heeey, duydunuz mu? Ben, "Eleşkirt'ten çıktım yüküm eriktir" sözünü anladım. 


İnanın, bu anlamla ne yapacağımı hiç bilmiyorum. Belki bir polis çevirmesinde kimlik sorarlarsa bu sözü söylerim; kimliğim yok ama ben 'Eleşkirt'ten çıktım yüküm eriktir' sözünü anlamış biriyim. Sizce de bu, kimliğimdeki bilgilerden daha çok şey anlatmıyor mu bana dair?




05 Mayıs 2023

Gültepe