Sana çok âşıktım ve aslında tam olarak da âşkın tanımını yapamıyordum sadece âşk diyince aklıma adın gelirdi.

Sana daha önce anlatmaya vakit bulamadığım şeyi anlatacağım. Okuldan geç vakit çıkmıştık, hava kararmıştı seni evine bırakmış arkadaşlarımla kaldığım öğrenci evine gitmiştim. Apartmanın kapısını sessizce açtım, saat oldukça geçti ve apartmanda çok da sevilmiyorduk. Merdivenleri usulca çıktım. Bizim katın ışığı biraz geç yandı fakat kat oldukça aydınlıktı çünkü bizim kapı geniş bir açıyla açıktı. Kuşkulandım, bir şeyler olduğunu hissettim. Yakın gözlüklerimi takmamıştım, hemen montumun iç cebinden çıkarıp taktım. O sırada eşiği geçtim ve üç arkadaşımın cansız bedenini gördüm. Vurulmuşlardı her biri birer hain kurşunla. Birisi sırtından diğer ikisi göğsünden. Yıkılmıştım, ağlıyordum başlarında kendimi ilk kez bu kadar çaresiz hissettim. Bir, bir buçuk saat kadar başlarında ağladım. Daha sonra kendimi toparlayıp ayağa kalktım eve iyice bakmak istedim bir şey çalınmış mı diye ama bacaklarım beni taşımakta zorlanıyorlardı. Başım zonkluyor, ellerim karıncalanıyordu. Yüzümü yıkamak istedim, banyoya girecekken dengemi kaybettim, tam düşecekken lavaboya zorlukla tutundum. Aynada bana bakan üç surat gördüm üçünün de yüzünde acı bir gülümseme vardı. Suçluluk hissediyordum geride kalmanın ağırlığı ve hüznü üzerime çökmüştü. O an banyo taşlarından birinin altına bir adet on dörtlü sakladığımız geldi, tüm gücümü toplayıp taşı kaldırdım fakat yerinde yoktu. Bütün evi aradım yoktu. Silahta parmak izim olabilirdi belli ki bu işi yapanlar profesyoneldi. Evde parmak izim olabilecek her yeri sildim. Ufak bir sırt çantasına senin resmini, hediye ettiğin şiir kitabını ve annenin bana ördüğü kırmızı kazağı koydum. Gecekondu mahallesinde oturan Salih Usta'nın evine gittim, olanları anlattım. Çok üzüldü, sabaha kadar konuştuk ya da ağlaştık desem daha doğru olur. Sabahın erken saatinde polis bir arkadaşıyla konuşmak için evden çıktı. Ben de oturduğum somyanın üzerinden kalkıp sobaya biraz daha odun attım. Çantamdan resmini çıkardım yüzünü okşadım, beni ne kadar merak etmiştir diye iç çektim.

Birkaç saat sonra Salih Usta geldi yanında bir adamla. Oldukça iri bir adamdı, kapının pervazına kafasını çarpmamak için iki büklüm oldu. Tokalaşmak için elini uzattı, geçmiş olsun dedi o an içim rahatladı. Tam içim rahatladı derken lafa girdi ve bütün polislerin beni aradığını söyledi silahta parmak izim çıkmış. Dostlarım eve sakladığımız silahla vurulmuş. Şaşırmadım buna zaten bekliyordum ama yine de korkmuştum.

Suçsuzdum ama ispatlasam bile peşimi bırakmayacakları kesindi. Salih Usta lafa girmek istedi fakat bir türlü söyleyeceklerini toparlayamadı belli ki odadaki sessizliği bozan tek şey sobadan çıkan çıtırdıydı. Aniden dışarıdan bir ses geldi ve kapı çalındı çok tedirgin olmuştum, kalbim göğüs kafesimi yarıp çıkacak da odanın ortasına bir bomba gibi düşecekti sanki. Salih Usta kapıyı açtı, Hasan'mış diye seslendi bana. Derin bir oh çektim. Hasan Abi beni görünce montunu bir kenara fırlattı ve bana sarıldı. İkimizin de gözleri yaşardı ama belli etmemeye çalıştık.

Hasan Abi'nin ilk cümlesi yurt dışına kaçmalısın oldu. O cümleden sonra gerisini dinleyemedim, ellerim uyuştu, ayaklarım bağlandı sanki. Hasan Abi yanıma gelip omzumdan sarstı, tamam diyebildim sadece. Çok sevdiğim Hasan Abi'yi belki son kez görüyordum ama çenem kilitlenmişti, konuşamıyordum.

İkisi de evden çıkıp gitti. Ben ise senden nasıl ayrılacağımı düşünüyor ayrılmayı hazmedemiyordum. Sabaha karşı ellerinde sahte bir kimlikle geldiler. Öğleden sonra trenle Şam’a gidiyorsun, her şey hazır dediler. Ben yine konuşamamıştım. Salih Usta'yla vedalaştık. Hasan Abi beni arabasıyla tren garına bırakacaktı. Ondan son bir iyilik istedim, evinin önüne geldik fakat Hasan Abi arabadan inmeme izin vermedi çünkü etrafta çok insan vardı ya da sivil polis.

Son fırsatı da işte böyle harcamıştım. Sonrası malum kaçak hayatı. Her gün resmine baktım. Her günümü anlatan yazılar yazıp bir defterde sakladım. Fakat bunları elli yıl sonra okumak ister misin, emin değilim sevgilim. Dün ülkeme döndüm bir ihtiyar olarak, hakkımdaki suçlama düştü. Ben tam da elli yıl önce bu gün kaçmıştım ülkemden ve sadece senin için döndüm sevgilim.

Şimdi ise her zaman buluştuğumuz Tunalı Meyhanesi'ndeyim ve seni bekliyorum. Umarım beni affedebilir ve yanıma gelirsin.