Elveros, kapıldığı hislerin manasını tam olarak idrak edememiş olsa dahi, içini kıpırdatan ve korkuyla sarsılan ilahi uzuvlarını rahatlatan bu sezgiyle parıldamıştı. Işığı ahenkle salınmaya ve kıvılcımlar saçarak ruhani bedeni etrafında raks etmeye başlamıştı. Büyük İlahi Ruh tarafından en güzel eser mahlasıyla onurlandırılmanın telaşlı heyecanıyla dolmuş, duyguları zihninin bilinmeyen köşelerine öylesine berrak ve yoğun bir şekilde sıçramıştı ki bir müddet duraksamasına sebep olmuştu. Ve gücünün hakimiyetinin yeniden avuçlarında olduğunu hissedene dek bu bekleyişi sürdürdü. Ardından kutsal ezginin galeyanıyla taşan duyguları sakinleşmiş, kıvılcımlanarak bedeninden saçılan ışığıysa yolculuğunu tamamlamak istercesine yeniden aidi olduğu bedenine karışmıştı. Lakin bu bekleyiş kimileri için epey uzun sayılabilecek ölçüdeydi. Yıldızlardan biri sönüp bir diğeri yanıncaya değin geçen bir dilimden sonra ona bahşedilmiş kudrete sarınarak söylenmeye başladı.

“Kimdir bu çağrıyı en derinlerime işleyen? Beni aczeden ve kudretimin en kontrol edilemez taraflarına hükmeden... Ve kimdir ki bu aynı çağrıya korkunun her zerresini, merhametin ve kudretin en ulusunu sığdıran? Efendi misin yoksa benim gibi bir..."

Ve efendi o kudretli ezgisiyle eserinin çağrısına icabet etti.

"Ey Elveros... Ben korkunun her zerresi... Merhametin ve kudretin en ulusuyum... Ben senin ve hakim olduğun kudretinin de efendisiyim..."

"Peki bu ışıltıların, bu dipsiz göğün ve sonsuza değin uzanan evrenin efendisi kimdir?" diye sordu meraklı bakışlarıyla Elveros.

"Onların da efendisi benim... Ben yaratılmışların ve yaratılacak olanların, öncesi olmayıp sonrası olanların efendisiyim. Dipsiz göğün en dibi, sonsuz evrenin ise sonuyum. Ben bahşedenim ve aczedenim. Tüm mahir sıfatlara nail olan ve tüm mahir sıfatlardan mahrum edenim. Ben tüm evreni aleme hükmedenim. Ve sen de benimle beraber hükümdarlığımın en önemli parçası olacak ve bütünün bir parçası olarak eserimi tamamlayacaksın."


Efendinin ezgisi Elveros‘u derin düşüncelere sevk etmişti. İlahi düşüncelerindeki sınırlar bir an olsun görünmez bir yazgıyla silinmiş, sınırlı bir varlığa sınırsız bir güç nüfuz etmiş gibi hissetmişti. Karşısında durup efendiliğini haykıran varlığı içten içe sorgulamaya ve idrak etmeye çalıştı. Lakin çabaları sınırlarının ötesine bir türlü ulaşamadı. Yazgısında olan kadarını anlayabildi. Ona bahşedilmiş olan kadarında gezinebildi. Lakin sınırlarının ötesine varmaya uğraştığı vakit çabaları nafileydi. Yaratılıştan gelen şahsına münhasır yeteneklerle donatılmıştı. Öyle ki en katılaşmış yürekleri dahi çözebilir ve hırstan tutuşan yüreklere ise sükunet bahşedebilirdi. Sakınılan arzulara ve saklı kalmış fikirlere sirayet edip sunamayacağı şeylerin vaatleriyle en keskin iradeleri bile kolayca söküp atabilirdi. Hakikate hile, hileye hakikat çalma yetisi verilmişti. Belki bunu da dolambaçlı ya da tumturaklı yollarla bizzat kendisi almıştı. Yıldızları da bu sivri zekası ve hileyle süslediği hakikatlerle kandırıp girdabına sürüklememiş miydi? Nice yıldız şavkını Elveros‘un kurnaz görüleri yüzünden kaybetmişti. Bir daha anılmayacaklar ve onları yaratan efendi tarafından dahi hatırlanmayacaklardı. Zira ışıkları bir daha kutlu semanın üzerini süslemeyecekti. Karanlık tarafta yitip giderek BİR‘den önce hüküm süren ve onun mücadele ettiği hiçliğe karışmışlardı. İşte böyle bir kudrete sahipti Elveros, lakin tüm kudretine rağmen efendi hakkında ne öncesine ulaşabilmiş ne de sonrası hakkında malumat edinebilmişti. Böylesi ulu bir kudret karşısında yapılacak en akılcı seçime yönelerek hünerli diliyle tüm marifetini ortaya koymuştu.

"O zaman ben ise güçlü hükümdarlığında sana kimsenin gösteremeyeceği sevgiyi göstereceğim ve kimsenin kalamayacağı sadakatle bağlı kalacağım. Senin en güzel eserin ve ışık tanelerinin niceleri kadar sevdiği olacağım. Lakin düşüncelerim bana müsaade etmez bir türlü. Çelişir dururlar içeride birbirleriyle. Her biri bir ötekini alaşağı etme gayesi içinde mücadele eder dururlar engin zihnimin köşelerinde. Nereye dönsem ve itimat etsem, bir diğeri hemen atar ortaya ötekini ve kemirir durur içten içe beni. Bana öyle bir şeyler söyle ki tüm düşüncelerim çaresiz kalsın, verecek hiçbir yanıtları kalmasın. Bana öyle bir şeyler göster ki şu gözlerim aciz kalsın ve gördüklerinden kendini derhal sakınsın. Ben itimat ettim etmesine lakin benden öte olan düşüncelerimde biat etsin isterim böylesine."

Elveros'un ezgisi efendiliğini ilan eden Büyük İlahi Ruh'un ezgisini bastırmış yaratılan, yaratan efendiye karşı ilk defa kuşkuyla ayaklanmıştı. Lakin bu isyan efendiyi hiç de şaşırtmamıştı. Aksine pek memnun bırakmış, yaratılan Elveros'a yaratıcısının gözünde büyük bir itibar kazandırmıştı.

"Madem gözlerinin gördükleri karşısında aciz kalmasını istersin, o vakit çevir o doyumsuz bakışlarını etrafına." diye yanıtladı evvel Elveros'u. Hemen ardından Elveros bakışlarını çevresine, göğün üzerinde saçılan ışık tanelerine çevirmişti.

"O boşlukta hiçbir kudrete mazhar olmadan asılı duran ışık tanelerini görüyor musun?" dedi Büyük İlahi Ruh Elveros'a. Sonrasında her şey yeniden hiç olmuştu. O boşlukta asılı duran ışık tanelerinin hepsi bir an da oldukları yerden hiçliğe yuvarlanmış ve karanlığın derinliklerinde kaybolmuşçasına sönmüşlerdi. Işığın düşüşüyle peyda olan giz ise hakikati o karanlık ve geçit vermeyen perdesiyle yeniden sarmalamıştı. Olanlar karşısında Elveros'un şüpheyle bakan gözleriyse büsbütün açık kalmıştı. Tüm ruhu sancıyor, hisleri çalkalanıyor, içinde mücadele edip çarpışan düşüncelerin hiçbiri bir ezgiye karışıp o ilahi dudaklarından dökülmüyordu.

"Şimdi görüyor musun Elveros?" dedi.

"Hala oradalar, onlara bak. Bak ki her bakışın bitap, her çaban nafile olarak dönsün sana. Uçsuz bucaksız, öncesi ve sonrası olmayan kudretime şahitlik kuşkucu bakışların!"

Ve bir süre beklemişti Büyük Ruh. Bilahare tek bir ezgi işitilmeyince yeniden eserine seslendi.

"O doyumsuz gözlerin doyduysa şayet o vakit, şimdi de dinle Elveros. Dinle ki en peyda ve en muğlak olan kudretimin derinliğinden de şüphesi kalmasın düşüncelerinin. Yükselin!"

Hükmüyle yüksektekileri nasıl alçalttıysa, yeniden o alçakta kalan yıldızlar bilinmeyen bir gücün etkisi altına girmişçesine düştükleri boşluktan çıktılar. Karanlığın sonsuz çukurlarından yükselircesine yeniden ışımaya ve o hiç sönmeyecekmiş gibi duran kıvılcımlarını saçmaya başladılar. Arkalarından Büyük İlahi Ruh adına söylenen bir ezgi çağırdılar.

"Işığımız daim olsun. Onun adına övgüler olsun."

"Işığımız daim olsun. Adına övgüler olsun."

"Işığımız daim olsun. Çağrıyı işiten tatmin olsun."

Yıldızların melodisinin sona ermesiyle efendinin son çağrısı yükselmişti ve Elveros'un şüphelerine vaktiyle son vermişti.

"Ben her şeyim ve hiçbir şeyim. Ben o sonsuz karanlığa anlam kazandıran ışığım ve sonsuz karanlığında kendisiyim. Var oluşu ve yok oluşu aynı kudrette barındıranım. Ben sizin ve olacak olanların ışığıyım."

Aslında hiçbir şeyin yaratılmamış olduğunu, olacak olan ve olmuş olan her şeyin Büyük İlahi Ruh'un kudretinde mevcut olduğunu idrak etti. Büyük Ruh o sonsuz ve anlamsız karanlığın içindeki manaydı. Evrenin tam ortasında hiçbir kudrete mazhar olmayan yegane ışık tanesinin ta kendisiydi. O, bu kainat uçurumunun karanlığına bir ışık yakmıştı. Işığıyla karanlığın gizlediği gizin çözülmesini sağlamıştı ve nihayetin sonunda Elveros, Büyük İlahi Ruh'un kudretine itimat etmeye başlamıştı.