Kadıköy, aydın ve aydınlandığı inancındaki her vatandaşın Türkiye’deki biricik ütopyası, Avrupa yaşam standartlarının, bedenen Anadolu topraklarında bulunan bir ilçenin ruhuna sirayetinin en canlı örneği. Adına medeniyet dediğimiz toplumsal sözleşmenin ya da bir başka deyişle örf, adet ve gelenek kavramlarının modern dünyaya uyarlanmış versiyonlarının Türkiye içerisinde had safhada tecelli ettiği ilçemiz.

 

Ve Eminönü, Fatih’in denize dokunduğu eli ve dahi Fatih’i denizden ayıran set. Ucube kentleşmenin esiri olmuş görünen şehrin tam da üzerinden denize bakıldığında görülen manzara yol boyu katlanılmaya mecbur olunan bütün çirkinlikleri bir kenara bırakmayı mecbur kılan bir yücelikte. Bakmasını bilmeyen için bile görmenin tecellisi kaçınılmazken, bir de bakma yetisine sahipseniz eğer, görmeye değer olanı görmemeniz hemen hemen kaçınılmazdır Eminönü’nde.

 

Kadıköy’de kediler, bir hayli besili ve sevecendir, türlerine mensup diğer dostlarına nazaran büyük bir şansla dünyaya gelmiştir onlar; zira kendilerini, kimi zaman kendi dertlerini bir kenara bırakıp dert edinen insanların içindedir Kadıköy’de kediler. Her ne kadar o insanlar, karşı kıyıdan insanı dert edinmek varken hayvanı dert ediniyor olmalarını dert edinen dertsizlerce suçlansalar da, karşı kıyının sakinleri, ''Bizi dertsiz bırakma ya Rab!'' diye dua eden bir neslin torunları olduklarını unutalı neredeyse bir asır geçtiğinden, onları mazur görmek, hiç değilse kulak asmamak lüzum eder.

 

Eminönü’nde martılar, yine diğer dostlarına nazaran bir ayrı keyifle uçuşurlar kıyı boyunca. Kimi zaman manzaranın büyüsüne kapılıp takılırlar bir vapurun peşine, usul usul süzülürler vapurun ardı sıra, herhalde akbil basmadıklarından olacak konmak akıllarına gelmez hiç vapurun bir ucuna. Büyüklerinden böyle görmüş olacaklar ki, konabilme imkanları varken konmuyor oluşları, konmanın akıllarının kıyısından bile süzülmeyişine delalet ediyor. Aklıma ''Acaba manzaraya doğru uçarken aldıkları hazza karşın geri dönüş yolunda gördükleri çirkinlikten ötürü bir kez uçup döndükten sonra bir daha hiç karşı kıyıya uçmayan martılar var mıdır martılık tarihinde?'' diye bir soru geliyorsa da, yeterince yüksekten uçulduğu takdirde bizim alçaktan ilerlerken gördüğümüz çirkinliğin yerini, Sultanahmet’in, Süleymaniye’nin ve dahi Ayasofya’nın güzelliğine bırakacağını fark etmemle bu soruyu muhatabına yöneltmekten vazgeçiyorum. Oysa aklıma bir başka soru takılıyor, vapurdan insanların kendilerine fırlattığı simitleri yeterince yüksekten kapamayan martıların, denize düşen simitlerin varlığını da düşününce, yükseklerden uçarken gördükleri manzaranın, simitten aldıkları lezzetten daha tercih edilir olması üzerine söylenecek bir çift sözü yok mudur biz insanlara?

 

Kadıköy’de yaşayan kedileri gören pek çok mutluluk arayıcısının, bu hayata bir kez daha geldiği takdirde Kadıköy’de bir kedi olmak arzusuna itiraz etmeye hakkımız yok, zira insanların birbirlerine insan olduklarını hissettirdiği bir mekanda, kedilerin de kedi olduğunu hissediyor olmaları garipsenecek bir durum değildir. Elbette günümüz şartlarında şimdiki zaman içerisinde Kadıköy’de bir insan olmanın maddi külfeti göz önüne alındığında, gelecekte bile bunun gerçekleşme imkanının pek çoğumuz için tahayyül dahi edilemeyişinden sebep, bir sonraki yaşamımızda hiç değilse bir kedi olarak bu mekanda var olabilmeyi ve yok olana dek var kalabilmeyi arzulamak, yadırganamayacak tabiilikte bir arzudur.

 

Peki Kadıköy’de kedi olmak isteyen biri, Eminönü’nde martı olmak ister mi? Martı, kanatlarının imkan verdiği ölçüde özgürlüğe fiziksel anlamda kedilerden daha yakın olan bir canlıdır, ve bununla beraber insanlara kedilerden daha az muhtaç biçimde hayatını sürdürebilme kabiliyeti gelişmiştir. Yani yalnız başına, var olabilmek ve var kalabilmek mümkündür martı için. Peki ya bu tercih edilebilir midir, kedi olmak arzusundakiler için. Cevabınız hayırsa, bunu çözümlemek mecburiyetindeyiz. Kadıköy’de kedi olmanın arzu edilir yanı, kedi olarak var olabilmek midir, kedilerle kedi olarak var kalabilmek mi? Yoksa tüylerimizi okşayan bir eli, tüylerimizi okşayan rüzgara tercih edemiyor oluşumuza sebep ne olabilir?


Karnı tok, sırtı pek bir kediyken, bir başka kedi dostumuzla oynadığımız, insanlarca tuhaf ve eğlenceli bulunan birbirinden ilginç oyunlar mıdır bir insanı, insanlığını hissedebilmek için bir kedi olma hayaline düşüren.

 

Öyleyse biz, insanlar içinde insandan mahrum, insanlığımızı unutmuş, insanlığın anlamından ve varlığından uzakta, insanlıktan çıkmış olmayı delilik sayıp tam da bu kapının eşiğinde insanlık haysiyetinden uzak tavır ve davranışlarla birbirimize benzerken, hasretini bir kedinin ötekiyle muhabbetinde hissettiğimiz insanlığımızı hatırlamak için hiç değilse bir durup insanı ve insan olmayı düşünerek, yeniden ve yeniden insan olmaya çabalayarak ne kaybeder ve ne kazanırız insanlığımızdan başka?