Sadece hayal ettim. Onu çok kötü bir şekilde dövdüğümü, çenesini kırdığımı ve elini sakatladığımı hayal ettim. Hayalimdeki kişi son derece üzgün, korkmuş ve yenilgiyi kabul etmişti. Ama bu bir hayal de olsa benim beynimin yarattığı bir anı bile olsa bana gerçeği göstermişti. Hayalimdeki kişi yavaşça yerden kalktı, yere düşen eşyalarını usulca yerden aldı ve ceplerine koydu, kendine ve kıyafetlerine bir iki hamle ile çekidüzen verdikten sonra bana kaçamak bakışlar attı. Her bakışı bir saniyeden az sürüyor ve gözlerini tekrar yere dikiyordu. Yüzünde korku, keder ve hüzün, masumiyet karışımı bir ifade vardı. Ama yine de gurur ve güç hissettim onda. Yüzüme sessizce ve hiçbir şey söylemeden kaçamak bakışlar attığı o an onun bütün hisleri bana geçti ve içimde büyük bir pişmanlık hissi belirmeye başladı. Üstelik ona acıdım, şefkat duydum, hatta sevdim de onu. Aslında acıyı ve kederi oldum olası sevmişimdir ben...

Bu adam benim düşmanımdı. Hem de gerçekten nefret ettiğim ve iyi bir insan olmadığına emin olduğum bir düşman. Ve hayalim, hayal ettiğim bu şey benim bu durumuma hiç mi hiç uygun olmayan tuhaf hisler yaşattı bana. Ben öldüresiye dövmek istediğim bir adama acımış ve hatta sevmiştim onu. Üstelik bunu oturduğum yerden, hiçbir şey yapmadan, sadece hayal ederek yapmıştım. Aslında daha önce de bu adamla empati yapıyor; benim onu kötü gördüğüm kadar onun da beni kötü biri, hatta çok kötü biri olarak gördüğünü biliyordum. Ama bu adamı seveceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi, hatta biri bana bir gün onu seveceksin dese o kişiyi aptallıkla suçlardım, eminim. Demek ki bir şeyleri hayal edebilirsek eğer yapmamıza da gerek kalmıyor. Ah şu insanoğlu, ne tuhaf bir yaratık böyle...