Gün henüz yeni batmıştı. Çekirgeler ötmeye başlamıştı. Çekirge seslerine az ilerideki durgun akan derenin sesi eşlik ediyordu. Ceviz ağacının dibinde otururken bir yandan çayımı yudumluyor bir yandan da yıldızları seyretmeye çalışıyordum. Kafamın içinde cevabını bulamadığım binlerce soru ve çeyrek asırlık ömrümde yapılmış ama keşke yapmasaydım nasıl olurdu dediğim de binlerce tilki dolaşıyordu. En az iki bin tilkinin ayak sesleri daha da çok yoruyordu. Kafamı ceviz ağacıyla kırmak ve tüm tilkileri tavuklarımın üzerine salmak istiyordum. Saldığım tilkilerin tavukları yediği esnada benim de geçmişimde öldürmem gereken tilkiler vardı. Çayın demini her bardakta daha da arttırıyordum. Başım dönmeye başlamıştı. Işınlanıyordum…

 

*

 

Bir istasyon kenarında gözlerimi açtım. Tabelasına bakmama gerek kalmadan tanımıştım. Karşıdaki fırında sıcak pide kokusu geliyordu. Gözümü açmadan bu kokuyu alsaydım eğer yine tanırdım burayı. Etrafı kontrol etmek için yerimden doğruldum. Bir yolcu treninin istasyona yaklaştığını fark ettim. Trenin korna sesi de geçmişimle karşılaşmamın fon müziği gibiydi. İstasyonun önünde birileri yola çıkmak için hazırlanırken birileri de onlara veda etmeye hazırlanıyordu. Bazıları ise trenden gelecek yakınlarını heyecanla bekliyordu ve ufak, tatlı bir telaş vardı. O sırada istasyona beyaz bir araba yaklaşıyordu. Araba tanıdık gelmişti. Dikkatlice baktığımda plakasını bile hatırlamıştım. Uzun yıllar boyu kullandığımız arabaydı. Araba kullanmayı ilk defa bu arabada öğrenmiştim. Yine babamın kucağında o çocuk getirmişti arabayı. Birlikte indiler arabadan. Çocuğun yanakları al al olmuştu. Tanıdım bu kızarıklığı utandığımda olurdu. Telefonumun ekranından kendime baktığımda aynı kızarıklığı gördüm. Değişmemiştim. İkimiz de heyecanlanmış ve bu yüzden kızarmıştık.


İstasyona inmek için uzun bir merdiven vardı. Çocukluğum en arkadan utanarak iniyordu. Yavaş yavaş yaklaştım arkasından ve seslendim. Annem, babam ve ablam beni duymadı. İlginçti. Beni benden başka gören ve duyan yoktu. Yavaş yavaş adımlarken eve yaklaşıyorlardı. Bu yüzden hızlanmam gerektiğini düşünerek hemen lafa girdim.


“Bak çocuk, ben gelecekten geliyorum. Ben, yıllar sonraki sen olarak geldim. Senin hayatını daha güzel bir hale getirmek için geldim. Mutsuz olmaman için geldim.” dedim. Cevap vermeden beni dinliyordu. Arkasına bakmamaya başladığı için yanına hatta önüne kadar geçtim. Israrla anlatmaya devam ediyordum. “Bugün burada gerçekten ona âşık olduğunu düşüneceksin ve zamanla gerçekten âşık olacaksın. Bugün bu düşünceden uzak durursan âşık olmayacak ve belki de mutlu olacaksın. Âşık olmak kötü bir şey değil ama mutlu olmak istiyorum. Yoruldum.” diye söylene söylene devam ettim. Cevap vermemekte ısrarcı davranıyordu.


Eve peşlerinden ben de girdim. Onu kapıda görünce bir süre konuşmaya ara verdim. O an çocukluğum bana dönüp dalga geçer gibi güldü. O ana kadar verdiği ilk tepki de o gülümsemesi olmuştu. Hep birlikte içeri geçtik. Herkes oturduğunda ortada dolaşarak görünmez olmanın keyfini çıkarıyordum. Anılarımı tazeliyordum. Çenem de durmak bilmeden çocukluğumu uyarıyordu. Arkadaş olarak kalırsa en azından her zaman yanında olacağını söyleyerek ikna etmeye çalışıyordum. Cevap alamasam da susmuyordum.


Çocukluğum bir anda ayağa kalkarak dışarıya çıkacağını söyledi. Benimle konuşmadan salıncağa doğru ilerledi. Salıncağın birisine oturarak yavaş yavaş sallanmaya başladı. Ben de susmuştum o sıra çünkü artık konuşmasını istiyordum. İstediğim de oldu. Sonunda lafa giriş yapmıştı.


“Bu salıncağı da hatırlıyorsun değil mi? Tek başıma sallanmayı bile onunla öğrendim. Gözlerini gördün mü? Durmak bilmeyen çenenin onu görünce nasıl kilitlendiğini fark ettim. Hiç mi kavuşamayacağız?”


“Salıncağı unutamıyorum. Çenem de kilitlendi kabul ediyorum çünkü hâlâ seviyorum ve vazgeçemiyorum. Bu yüzden sana geldim. Ayrıca kavuşacaksınız ve sonra bitecek. Bittikten sonrası daha da kötü oluyor. Bu yüzden olmasın diye ısrar ediyorum. Belki daha farklı bir hayat bekliyor bizi.”


“Belki diyorsun. Mutlu olunacağından emin bile değilsin. Bir saniye bile kavuşacaksam ben razıyım. Beni rahat bırak. Bu salıncağı unutma sakın! Bak burada âşık olduğumu itiraf ediyorum, ilk defa, kendime. Şimdi beni rahat bırak ve bir daha karşıma çıkma.”


“Boşa kürek çekeceksin. Pişman olacaksın. Herkesin eline böyle bir fırsat geçmez. Gelecekten haber veriyorum. Daha ne istiyorsun? Bu arada o saçını çok uzatıp sprey falan kullanma ayrıca paranı biriktir Bitcoin falan al ilk çıktığında. Sakın unutma bunları. Bu işten de vazgeç.” diyordum ama artık beni dinlememeye başlamıştı. En azından şu Bitcoin işini dinlese şimdi çok farklı olurdu. Bağırıyordum başında ısrarla ama oralı bile olmuyordu.


Salıncaktan kalktı ve evin önüne doğru ilerledi. Kendisi dışında kalan çocuklar oyun oynuyorlardı. Yapma diye bağırıyordum. Oyun oynama sonu kötü olacak, diyordum ama dinlemiyordu. Her çocuk gibi birbirlerini kovalamaya başladılar. Ben tutmaya çalışıyordum yapma diye ama olmuyordu. En son sevdiği kızın önüne geçtim onu göremesin diye. Koşuyor hem de bağırarak anlatıyordum, yanlış yapıyorsun diye. Kızı göremediği için oldukça sinirlendi bana ve ayağıma çelme taktı. Beni düşüren çelme, hemen arkamdaki kızı da düşürdü. Yıllar sonra bu çelme yüzünden sevilmediğini anladığında bana daha da çok kızacaktı. Ben kafamı taşa vurdum. Sesler vardı ama hatırlamıyorum neler olduğunu.

 

*

 

 

Gün henüz yeni batmıştı. Çekirgeler ötmeye başlamıştı. Çekirge seslerine az ilerideki durgun akan derenin sesi eşlik ediyordu. Ceviz ağacının dibinde otururken bir yandan çayımı yudumluyor bir yandan da yıldızları seyretmeye çalışıyordum. Kafamın içinde cevabını bulamadığım binlerce soru ve çeyrek asırlık ömrümde yapılmış ama keşke yapmasaydım nasıl olurdu dediğim de binlerce tilki dolaşıyordu. En az iki bin tilkinin ayak sesleri daha da çok yoruyordu. Kafamı ceviz ağacıyla kırmak ve tüm tilkileri tavuklarımın üzerine salmak istiyordum. Tilkiler tavukları yerken benim geçmişimde öldürmem gereken tilkiler vardı. Çayın demini her bardakta daha da arttırıyordum. Başım dönmeye başlamıştı. Tilkilerden kurtulmak için kafamı ceviz ağacının gövdesine vurdum. Şimdi hatırladığım tek bir şey var, çocukken daha akıllı olduğum.