Etraf zifiri karanlıktı, az sonra yavaş yavaş gökyüzünün rengi maviye dönmeye başladı, bulutların şekli seçilir oldu. Hemen bir an öncesinde ise gökyüzü çok karanlıktı, şafağın sökmesine izin vermeyecek gibi görünür bir karanlıktı. İnsan bir an kuşkuya düşüyor, güneşin tekrar doğması imkansızmış gibi hissediyor. Tam o anda güneşin ışıkları, bulutları yarmaya başlıyor. Güneş doğuyor, saatler sonra batmayacakmış gibi, umarsızca ışık saçıyor. Saatler sonra ise tekrardan ufuk çizgisinin arkasına geçip yavaş yavaş ortalıktan kayboluyor.
Dünya dönüyor, bitmeyecek gibi gözüken her şey kaderin ufuk çizgisinde yitip gidiyor. Gün doğumu gibi, kötü olan her şey tüm şanına rağmen bir zaman sonra güzel şeylerin arasında kaybolup yok oluyor. Karanlığın peşinden koşup kaybolmadıkça her gidenin, her zorluğun arkasından, alıp götürdüklerinden çok daha büyük güzellikler geliyor. Her gün bulutların arasına farklı bir çizgi çekiyor güneş, her gün önümüze başka bir yol koyuyor hayat; mühim olan görebilmekte.
“En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır.”
Paulo Coelho