Bu kuşu hatırlıyordum. eskilerden kalma bir zaman diliminde, şakaklarımda öter dururdu. birdenbire ne oldu da çıkıverdi bilmiyorum. kuş zihnimde miydi, odada mı, bir ağacın dalında mı?

burada ağaç yok.

zihnimde olmalıydı. çünkü ben kalem ararken kesiliverdi. birinin canı sıkılmış olmalı. sesi kesiliverdi. gecenin kurşuni karanlığında ardiyemizin bacasına tüneyen bir baykuşla bakışırdım hep. kimin bacasına konduysa o evden ölü çıkarmış. öyle derlerdi. bir yanım inanır, bir yanım mantığına sığdıramazdı. inanmak istemez, sessizce beklerdim. meraklanırdım da. korkar ve meraklanırdım.


kimse ölmedi. sanırsam o baykuş da zihnimdeydi. zihnimin çanları çaldığında ortaya çıkan çirkin bir kuştu nefesim. üflerdim gitsin, yerini sevmesin. oraya kaç yumurtasını bırakmıştı hatırlamıyorum. kimse ölmedi. şimdilerde o eskimiş korkuyu duyumsuyorum. bileklerimden fışkıranlar yedi uyurlara merhem oluyor. herkes açlıktan birbirini yiyor. bir tek o köpek dirilmiyor. en akıllımız o.


içi ezilmiş ama umutlu bir çocuğun şarkısı bu. yatağında düşler kuran, yorganın altında kendine yeni dünyalar yaratan. bir yorgan altına bakardı korku. oyuncaklarla dolu odalar yoktu. pencereler hiç açılmaz, yıldızlar yasaktı. yorgan hem yıldız, hem topraktı. ne isterse o olurdu, ne gerekirse. bazen yıldızların altında, bazen toprağın altında olurdu. içimde hep aynı çocuğun şarkısı. ince bir keman sesiyle, kimse eşlik etmiyor. her şey zihnimde, çoğu zaman onu arıyor.


sarılbana sarılbana sarılbana sarılbana sarılbana sarılbana sarılbana sarılbana

.

.

.