Her yükselen bir gün düşer, inişler başlar zirveden
Ömrün mutlu günlerine niçin aldanır ki insan
Her şey değişir gök gibi, bir gün pırıl pırıl, bir gün bulutlu
Sen de öylesin işte, bugün güldürmüşse zaman, yarın ağlatır
Kime uzatmış ki bir şefkat eli bu dünya?
Kime ebedilik vermiş, kime yaramış sonsuzca?
Hedefini delip geçmezse kılıçla mızrak,
Geri döner, yaralar kendi sahibini
Zaman bu, ne kılıç kını tanır ne sağlam Gımdan kalesi
Çürütür hepsini, paramparça eder zaman kılıcı
Düşün, nerdedir şimdi, var mı onlardan bir iz
Nerde muhteşem taçlı Yemen hükümdarları
Şeddad’ın İrem Bağı, İrem Cenneti nerde
Nerde bugün İran’ın Sasani hükümdarı
Karun’un bitmez tükenmez serveti nerde bugün?
Hani Ad, hani Adnan, hani Kahtan, bu dünya servetleri
Çaresiz onlarda boyun büküp emrine tarihin,
Çekilip gittiler birer birer, bir masal bir efsane gibi
O saltanatlar sanki bir rüyada yaşanmış gibi
Gerçekten değil de, bir hayal bir gölge gibi sanki
Bir vuruşta yere serdi Dara’yı zaman
Yere geçirdi Kisra’yı, ne sarayları kaldı, ne zafer takları
Don vurmuş yapraklar gibi kurudu Sa’b
Düşün ki bir beka bulmadı alemde Süleyman bile
Bin türlü belası var dünyanın işte,
Bazan bir hüzün boşanır, bazan bir sevinç tufanı
Her faciaya bir teselli bulursun belki, ama
Unutulmaz İslam’ın uğradığı bela cihanda
Öyle bir felakete uğradık ki Endülüs’te biz
Üstümüze devrildi sanki, Şehlan ve Uhud dağları
Nazar değdi İslam’a Endülüs’te, bela üstüne bela
Yağdı yağmur gibi, O güzelim şehirler üstüne
Bir sor Belensiye’yi hali nicedir Mürsiye’nin
Duy başına gelenleri Şatibe’nin, Ceyyan’ın
Gördün mü Kurtuba’yı, bir bilgi okyanusu
Bir bilgi deniziydi , görseydin bilginleri
Hıms’ı sor şimdi de, pırıl pırıl aydınlık bahçeleri
Azb ırmağını sor, yine öyle akar mı, şeker tadıydı suyu
İşte bunlardı, Medine’si, gözbebeği Endülüs’ün
Bunlar ki birer viranedir artık, niçin yaşamalı
Yarinden ayrılmış feryatlar koparan bir genç gibi
Öyle dolmuş, hüzünlügözleri yüce İslam’ın
Soyununca İslam’dan, birer çöle dönüştü sanki
Onlar ki, küfür karanlığı içinde bayındır bugün
Birer kilisedir artık camiler, mescitler
Her yanda çanlar, putlar ve baykuş uğultuları
Donmuş taştansalar da, mihraplar ağlar buna
İnler buna minberler, cansız ağaçtansalar da
Uyan ey gafil kişi ibret denizi zaman
Sen uyumuşsan da, asla uyumaz zaman
Ey korkusuzca, gururla at sürenler kendi ülkesinde
Siz Hıms’ı gördünüz mü, en güzelini ülkelerin
Her facia unutulur biraz belki tarihte
Unutulmaz endülüste başa gelen belalar
Ey Siz, en güzel ve şahin duruşlu
Arap atlarına binenler, yarış alanlarında
Ey keskin kılıçlı kahramanlar ordusu,
Ey savaşın toz dumanı içinde kılıcı parlayanlar
Siz ey karşı kıtada, bin nimet içinde
Rahat ve mutlu yaşayanlar saltanat içinde
Sizin hiç haberiniz var mıdır Endülüs’ten
Bir siz kalmışsınız duymayan halimizi
Onlar sizden yana çevirip gözlerini ufuklara bakıp,
Bir imdat beklediler, öldürülen asker , esir düşen kadınlar
Yarab, nedir bu çatışma, bu ayrılık İslam arasında
Alıp götürdü, nemiz var, nemiz yok, bir zulüm seli
Dün sultan idiler, bey idiler kendi ülkelerinde
Bugün küfrün elinde bir uşak, bir oyuncak
Çevirmiş onları, dört yandan zillet uçurumları,
Dehşet içinde fırlamış gözleri, kimsesiz ve şaşkın...
Sende görseydin çığlıklarını, çırpınışlarını ey Tanrı kulu
Ocağından koparılıp satıldıklarını köle pazarlarında
O feryatlar senin de aklını koymazdı başında benim gibi
Koparır gibi bedenden ruhu, kopardılar anadan yavrusunu
Yeni doğan güneşin aydınlığı o kızlar ki
Öyle saf temiz, yakut ve mercandan dökülmüş sanki
O kızlar ki, sürüklenip sürüklenip saçlarından
Kirli yataklarına çekildi, kan kustu babaları
Eritir her kalbi bu anlattıklarımın birisi bile
Eğer varsa sende İslam’dan, imandan bir iz
Ey insanoğlu!
Ebul Beka Salih Bin Şerif
Endülüse Ağıt - Ebul Beka Salih Bin Şerif
Yayınlandı