Nuri
Nuri’lerin dünyasına adım attığınız bu kitabın ilk sayfasını okumaya başlar başlamaz siz de karakterle birlikte Nuri’leşiyorsunuz. Kitap yeni bitti ve hangi Nuri olduğumu düşünüyorum şu anda. Yaşar Kemal’in ön sözünde “İyi romanın yaşamdan daha gerçek olabileceğini, Erdal Öz’ün romanını okuduktan sonra bir daha anladım. Roman, sanat, yaşamdan daha güçlüdür.” diye bahsettiği kitabın arka yazısını kırpmadan paylaşmak istiyorum: “Kendi kendinle yüz yüze gelebilmelisin, bakabilmelisin kendi yüzüne. Başkalarının yüzüne de. Ama kendi yüzüne bakamayan biri, ne yüzle çıkar başkalarının karşısına? En korkuncu bu işte, kendi yüzüne bile bakamaz olmak. Bu yıldırıyor seni. İçinde aşağılanmış, ezilmiş, pörtlemiş, vıcık vıcık iğrenç bir böcek yaşatarak insanların arasında dolaşmaktan, dolaşır olmaktan korkuyorsun. Daha hiçbir şey yapmadılar, hiçbir şey sormadılar. Oturttular bir iskemleye, dönüp dolaşıyorlar odada. Yine de su gibisin. İçinden boyuna geçiriyorsun: “Bilmiyorum bilmiyorum bilmiyorum bilmiyorum bilmiyorum bilmiyorum...” Bütün gece buna hazırladın kendini. Bilmiyorsun. Senin üzerinde işleyip senden bir suçlu mu yaratacaklar? İşleri bu mu? Bildiğin ne varsa silmeye çalışıyorsun kafandan. Siliyorsun. Bomboş kafan. Yeni yağmış kar gibi.”
Yazıma kendi sözcüklerimle devam edeceksem şunları söyleyebilirim ancak: “kitap okuyucuda soğuk duş etkisi yaratmakla kalmayıp işkence mağduru her insan gibi bittikten sonra da kendinize dönmenizi oldukça zorlaştırıyor, Erdal Öz sadece kelimelerle bunu yapabildiği için şapka çıkarılmasını çokça hak ediyor.”
Son olarak kitabın ön sayfasına da yazdığım Yusuf Hayaloğlu’nun mısralarıyla yazımı sonlandırmak istiyorum.
“Ne yapsa, ne etse üstüne gitmişler

Mavi gökyüzünü ona dar etmişler”