Daha bilincimin farkındalıkları ortaya çıkmadan önce sabahın umudunu düşünmeden gözyaşlarımın zamanla sona eren bir duygu durumunun varolmasına yönelik çıkarımlarda bulunurdu zihnim. Tabii bu durumun kaçış olduğunu fark etmeden önceydi, kendime karşı yaptığım haksızlığı fark etmeden önce.


Tabii bu farkındalığın sonuçlarını almak uzun süreli bir süreç. İnsan edindiği farkındalığı alışılmış yaşamına anında ekleyemiyor. Çünkü böyle öğrendim, gelişti ve sonuçlandı.

Hatta bazen duygularım hala daha incinir ama 1 hafta sonra bunun farkında da olabildiğim zamanlar da olabilir. Mesela çocukluğuma dair kalıntıları yıllar sonra fark etmemdeki durumu anımsarmış gibi.


“Hepimiz birbirimizin kopyalarıyız” desem? Yanılır mıyım?


Kendimde bunun çıktısını elde ettiğim zaman, benzemek istemediğim insana yönelik birçok benzerliğimin olduğunu farkına vardığımda gerçekleşmişti. Bana fiziksel olarak zarar veren bir insan dışında, beni en çok önemseyen bir insanın daha fazla zarar vermesini görmek beni daha çok yanıltmıştı. Bu çelişki bana ağır gelmişti, hala daha geliyor.


Sende de bu durumlar var olabilir. Farkındalık en büyük adımdır bence, bunu öğrenmem çok uzun zamana dayanmadı. İlk farkındalıklarımızı düşünelim yere düştüğümüzde canımızın yandığını deneyimlediğimizde ve tekrar düşmeye yönelik bir savunma mekanizması geliştirmemiz bir örnek olabilir. Farkındalıklar aslında savunma mekanizmamızı oluşturmamızda yardımcı olur. Bilerek yaralanmayı kim tercih eder? Tekrar bir duygusal zarar almamız aynı yöntemleri, aynı duygu durumları içermediğini düşünüyorum.


Çocukluğumda duygularımı ifade etmekte hep zorlanan bir birey olmuşumdur. Hala daha keşfetmeye çalışıyorum. Mesela üzülmeyi yakınlarda öğrendiğimi bile itiraf edebilirim. Aslında hep üzüldüğümü sanarken aslında ifade şeklimin üzüntü dışında farklı duyguları daha yoğun hissetmeme neden oluyordu. Bunu sende hissediyor olabilirsin? Acı vermiyor mu? Kendine bile bile bunu yapmak mesela?


Duygusal olarak ağır sonuçları çoğu zaman karşıdan bekleriz. Suçlayacak birini bulmak bizler için daha kolay olabilir. Ama kendimize yaptığımız yaptırımları hiç düşündük mü? Sabah kalkarken vücudunun ağırlığını bende hissettim. Ağlarken ağlamamaya yönelik üzülmeyeceğine dair verdiğin sözleri ben de kurdum. Üzülmeye gerçekten vakit ayırdın mı? Kendinle baş başa kalıp üzülmeyi tattın mı? Gerçekten gülüyor musun? veya Gerçekten üzülüyor musun?


Bu kimin kaçışı?


Duygularımı bastırmam ve ertelemem bana o kadar ağır sonuçlara neden olmuştu ki bir arkadaş yarattım kendime zihnimde. En kötü zamanları o yaşar düşünür ve hayalini kurar, en arsız duygulara düşüncelere o sahiptir. Kötü şeyler düşünür ve seni manipüle eder. Sana da hakaret eder ve hiçbir şeyi haketmediğini hatta bu dünyada fazlalık olduğunu hissettirir. Bunu kendine bir ceza misali kabulleniş yaşamışsındır. Bu sesin sana söylediği cümleler birinin kurduğu cümlelere veya hissettirdiklerine benziyor mu?


Duygusal düzenleme diye bir kavramla tanıştım geçenlerde insan olarak böyle bir savunma mekanizmamız varmış. Kendine karşı duygularının yoğunluğunu veya ifadeni yönetmek için çeşitli stratejiler kullanmanı içeriyor. Bu durum bazı şeyleri kendime farklı şekillerde yaşadığıma dair ikna ettiğim zamanları hatırlattı. Üzülmemek için duygularıma yönelik farklı senaryolara yer veriyordum. Dışarıdan zaten hiç belli etmiyordum bu içsel çatışmaları. Belli etmek isteyen de bir tarafım olmadı. Çünkü güçsüzlüğe yönelik toplum normları zihnimde yerini almıştı.


Duygularıma yönelik süreci ele alma durumum daha da zorlaşıyordu, problemi çözmeye yönelik çıktım döngüye sebep oluyordu. Her bir davranışım farklı bir döngünün getirisi oluyordu. Evet, kabul etmekte zorlansak da hayatımızda büyük bir fraktal var.

Duygularımızın da bir matematiği var!


Duygulara yönelik bastırma ve erteleme insanlarla iletişimi oldukça zorlayan bir durum. Duygusal olarak gün geçtikçe daha fazla yok olma arzusuna büründüğüm, tükenmişliğin tavan yaptığı, depresyon ile anlaştığım dönemler. Duygularımı yaşayamayan bir insan olarak kendimi bir canlı tanımına sürüklemişim.


Edindiğim sorumluluklar ve yaşamaya yönelik bir dürtü barındırsam da aslında içimdeki duygular birçok şeyin farkındalığını yaşıyordu. İşlerimi son dakikaya erteleyerek, bir baskı ve aciliyet duygusu yaratarak stres düzeylerinin artmasına yönelik bir ihtiyaç vardı. Artan stres ile sorumluluklarımı yerine getiremediğim için suçluluk hissiyatının varolması.


Kendime yönelik yetersizlik duygusuyla düşük öz-sayı ve öz-değer çatışmaları. Bunu hayatımdan tam olarak atamadığımı da söyleyebilirim. Güvensiz alanların farkında olsamda güvensizliğin güvenli gelme yönelimini, çocukluğumun etkisini benliğimde taşıyorum.


Seni görüyorum yıldız tozu, farkındalıklarının arasında olasılık hesabı yaparken kayboldun. Kendin için neyin olduğunu bilemediğin zaman diliminden ellerimi sana uzatıyorum. Aslında ne kadar da güçlüsün? Kendinde bunu göremeyecek kadar da görünmez hislere sahipsin. Gözlerin öyle seslenmiyor bana. Farklı şeyler söylüyor.


Bugün değil, yarın üzül(!) Hayır bunu da yapmaya hakkın yok üzülmeye harcayacak vaktin yok. Çünkü somut getirilerin senden ve duygularından daha önemli olduğuna inandırıldın. Kendinden başka suçlayacak bir kimse yok kaçış noktanda. Zihninin konuşmasına izin vermemeye yönelik bir mücadelen mevcut. Farkındayım açarsan kaybolabilirsin, seni derin çukurlara sürükleyebilir. Rahatsız ediyor bu sorgulamalar seni! Nereden çıktı bu konu şimdi, nereden nerelere geldik?


Başkalarını gözlemledin “nasıl bu kadar iyi saklarlar duygularını”. Derin düşünceler zihninle çatışırken kendinde de saklanacak bir şeylerin olduğunu keşfettin. Duygu dediğimiz kavramı kalıplaştırarak dünya gözüyle uydurduğumuz zamana dahil ettin.


Zihninin köprülerinde yürürken düşmekten korktun. Bu senin için bir son olabilir miydi? Denizlerin dalgalarına kapılmak zihnine kapılmaktan daha kolay geldi bazen. Uyumak ve yarına yönelik kapılar açmak daha kolaydı senin için. Umudun olmadığı yarının tekrar etme olasılığını düşünerekten risk almaya yönelik attığın adımlardan bahsediyorum. Kendine bunu yaparken varlığını düşünmeyen yıldız tozu.


Kimin kayıplıklarını hangi zihinlerde paylaşıyorsun?


Biliyorsun onlar seni senden daha iyi anlayamazdı. Paylaşmaya duyulan istek bir zehiri simgeleyemezdi. Duygular bir zehir değildi atamazdın. Hissettiklerini sonsuza dek saklayamazdın.


Sende zamanın göreceliğinde kayboldun.


Bilinçsizce süzülen yapraklar rüzgara kapıldı,

Rüzgarı kontrol edeceğini düşünürdün,

Yapamadın.

Umutların yerini çaresiz bakışlar aldı,

Ne hissetti rüzgarlar, yapraklar?

Benim Arkadaş,

Derin anlamların peşinde koşan,

Yeşeren bir tohumun gölgesinde kalan.