kuruyan ruhlarımızda büyük yaralar var,
yağmur yağmayan, duyguların akmadığı çok fazla diyar var,
anın ruhlarımızı deştiği tuhaflıklar,
anıların köreldiği, dostlukların sarardığı küçük odalar,
kaşıdığımız geçmişimiz var, geceleri ziyarete gelen,
çokça kalmayan yalnızlıklarımız var,
zamanın akışında boş ellerle yazdığımız kağıtlar,
üşüyen kalbimizi ısıtacak küçük hayaller,
umutlarımızı parlatan kendimizin insanları.
fırtınalardan koptuğu, savaşların verildiği küçük tahta evler,
ele ele tutuşulan yontulmuş plastik kinler,
kulaklarda uğultu, sözcüklerde titrek sesler,
fırtanın getirdiği, ufkun sabahında aydınlanan,
pişmanlıklar var.
elimi kalbime götürdüğümde, birisi için olmayan ben,
vücudumun aradığı bilmediğim tenler,
yalnızlığımı giderecek yüce rahibeler,
neredesin, neredesiniz, kalbin manalı atacağı gelecek,
nerede.
aşk mı oldum, tek kişilik gösterimde,
yüzleri silik figürler tutturmuşum çevreme,
hepsi de ne mutlu, ne içten birlikte,
sade hataları var, isteklerinin gölgelerinde,
jelatinle kaplı, kalbimin derinliklerinde tahta kapıların ardında,
çift kişili raflarda saklı, benim hüzünlü aşık arkadaşlarım.
mekanik sıkkınlığın üfürük huzuru,
göğüsümü ovalatır, bağlandığım sesler var,
belli belirsiz duyulur onlar, uykularımın bir ritmi var,
ayaklarla gelir elastik yalanlar,
şimdi sabahların güz soğuğu, eserdi ağlamaz göklerin torunu,
bir ben, bir benimden geçerdi yalnızlığın huzuru,
artık çok sıkıldı, kendi kendini astı, kuruttu, ruhlarında ki yaralar,
böyle soyuldu…