-Geçmedim ben o eşikten, bildiğimden

Benim yerim değil yaşamak-


Anlamayarak uzaktasın, ki

Bilseydim konuşmakla işitir kulakların

Dudaklarının kenarında bir anlayışla şu köşebaşındasın

Kelimelerle oynamazdım

Sana gelmek için arşınladım yolları

Yollarının tozu göğüme bulandı, durmadım

Ayaklarım sürüldü,

dürüldü,

büküldü,

dündü kapattım gözlerimi

Şimdi körlük sırası bende, dinle

Buradayım.


Kapına geldim bak boş değil ellerim

Hayır, sana bir sır vereceğim.


Oyun bozan sesini de yanımda getirdim

Karanlık bir odada, büzüşmüş bir bedenin yanında buldum

dokundum

doğruldum, ki

Gölgesi tavana kadar yükselmiş, izleri

ardında bıraktığın isleri

Temizlememişsin bilmediğinden

Bağırışlarla değil sevgiyle büyür bir çocuk

Mutfağın eşiğinden geldikçe sesin

-türlü yalanlarla-

Mermerinde çiçeklerle büyüyen çocuk

Bilmedi çorbanın kokusunu,

annenin dokunuşunu,

sevginin yumuşak dokusunu

Öyle çok giyindin ki duyurmadın anne kokusunu

Parfümden değildi uzaklığın

Göğüne astığı yıldızları ellerinle tek tek kapattın

Oysa ben de bilirdim hava kararınca eve dönmesini

Çıkmazdım bu yola ayaklarımı kazık gibi çakarak

Bildiğimden karanlıkta yarılan toprağı

Üç kemiğimi birden kırdım ezberlemeye çalıştıkça çukurları

Sormadım.


Şimdi kapındayım kırık değil ayaklarım

Hayır, bugün ben konuşacağım.


Sevgin olmalıydı hayatın kaynağı ve ellerim

Tutundukça yakana yaşamak için söyleseydin adını

“Ben senin annenim.”

Güveni bilirdim

-güvenebilirdim-

Ki ak sütündü, karıştırmasaydın içine nefreti

Demeseydin on üçümde pastadan sana kalan 

Bükülmüş bir çatal ve şu kenarda kalan kırıntılar

Mutfağın bir köşesi,

pencerenin dibinde yatak serili,

sen dedin yerin pencere dipleri

-bilmediğinden-

Nefretle değil sevgiyle büyür bir çocuk

Mermerinde çiçeklerle büyüyen çocuk

Ellerini tutsaydı bilirdi sevgini

Çiçekleri

beklemezdi soğudukça hava hacimlerince ısıtsınlar ellerini

Söylemedin asıl sevgi senin bakışında,

kucağında,

Sen uyudukça severdi ellerini. 


Hayır, sen beni suçla, ben senin sevgisizliğini.


Öğrendim yürüdükçe

Var olmakla yok olmak arasında

Boşluğunla varlığın arasında bir bakış vardır

İnsan yok olabilir varlığıyla da

Yoktun,

yürüdüm.

Yürüdükçe büküldü omurgam ama sen eğme başını kaldır.

-senin başın eğilmesin diye kalem aldım-


Gözlerini çevirdikçe söyledin: “Sen oradasın, ben buradayım çocuk.”

Adını benimse,

içeri girme,

-bu eşik benim evim-

Şimdi eşiğindeyim, yürüyeceğim

Sen girme dedin diye ben kırmadım kapının kolunu

Önüne yattım, yokluğunu kendime kattım

Hatırlamazsın

Eşiğini sınır bellettiğin çocuk

Tanımadı ellerini,

sevgini

Gördüğünden,

sevgisizliğini

Sen oradasın, ben buradayım çocuk.

İnandım.

Eşikte bıraktım yokluğunu.


Hayır, ben değilim kıran kapının kolunu.


Burada kesmeyelim şimdi, dinle

Ben geçmedim o eşikten.


Yürüdüm. 

Önünde eğildiğim yalnız senin yokluğundu

Bundan dizlerimdeki bütün izler

Senin karanlığında bekledim demedim hiç ışık yok mu

Duvarları ellerimle aramadım,

kulaklarımı kapattım duymadım

-sen dedin diye-

Bilseydim o karanlığın arkasında olduğunu inanırdım

Koşardım çocukluğumla sana doğru

Koşsaydım sana doğru

Ya da dursaydım üç saniye -beni hatırlamana yeter mi-

Ben de söylerdim sana adımı

“Ben senin kızınım.”

Sustum,

yürüdüm.

-omuzlarımda hayat büyüdü-


Vazgeçmedim.

Geçmedim eşiğinden,

evinden, 

Bildiğimden

ellerini,

Yıldızlara uzanan ellerini

Çiçeklere uzanan ellerini

Bana uzanmayan ellerini

Bilmediğimden sevgini

Dönmedim geriye

Yürüdüm.

-yürüdükçe omuzlarım küçüldü-


Kapına geldim bak ağlamak benim hakkım

Hayır, ben gözlerimi eşiğinde kapattım.


-Geçmedim ben o eşikten, bildiğimden

Benim yerim değil senin yanın-