içimdeki ıssız kuyulardan bahsetmeyeli asırlar olmuş,

kalem tutmaya vaktim olmamış,

dünyanın bütün zamanlarını bir çuvala koymuşlar,

ağzı mühürlü kaybolmuş.


her sabah ikna odalarına kapatıyorum kendimi

yalvarırım biri söksün alsın bu içimdekini

kendimden uzakta yanlış yerdeki o kişiyim

tükenmez diye söz verdikleri her şeyi tüketmişim

ben de ne pis kapitalistmişim

delik delik poşetleri ceplemişim

içine doldurduklarımı yollarda kaybetmişim

ben var ya...


ben anlamam toplamaktan, çıkartmaktan; benim işim değil bu

şimdi gözlerimle duvarlara yazıyorum bu şiiri

yine de anlamı yok beni en tenha köşeye çekip bir bir canıma okumalarının

kim bunlar, benden neden bu kadar korkuyorlar?

cümlelerimi hiç noktalamadım,

büyük harfle bile başlamadım,

niçin beni aşağı çekiyorlar inan anlamadım


bu çıldırtmanın çabası, kendiliğinden olanın değil,

yine de bunun için çok erken,

kurdelelerle süslenmiş, içi küflü bir kutuyum ben

içimi gösteremem, beni seçtiler

kulaklarım çınlıyor, kim konuşuyorsa bilmek istemem

bir şey söyle,

yüzü yağmurdan bereketli olan sensin

bir şey söyle,

elini koyduğu yerde çiçekler açtıran sensin

nasıl olacak sen söyle,

çok küçüğüm daha, erotikleşmeyen aşkların kadınıyım

park edilmiş arabaların renklerini sayıp sayıp

kendini saatlerin tik tak seslerine denkleyen kadınım

kalplerini akşamüstü sofralarına meze yapan,

danslarını paganlarla etmiş,

kor ateşlerde yürüyen kadınların,

nefsini kör bıçaklarla bilemiş

sonra da bu bıçakları sırtından çıkardığını hatırlatıp kendine ev yapmış,

sansasyonlar yaratmış

kadınların sesiyim

dinlersen eğer, bütün duyduğun katilinin adını yere kendi kanıyla yazmışların arşivi

sen böylesi bir kadından,

düşün bir daha

böylesine omuzları aşınmış bir kadından

sesini mahrum bırakma sevgili,

sen susarsan, ben bir daha öleceğim.