Eski günler geride kaldı, değil mi?

Küçük evcil hayvanlarım büyüdü artık. Kedim öldü. Köpeğim beş yaşında. Beş senedir benden ayrı. Kocaman oldu. Artık eski evim yok. Annemle beraber eşiğinde oturduğumuz köy evi kapısı yok. Artık dedemlerde misafir gibiyim. Oysaki orada doğup büyüdüm. On beş yaşına kadar içinde büyüdüğüm oda bana yabancı artık. Duvarlarında posterlerim yok. Doğup büyüdüğüm köy bambaşka olmuş artık.


Annem kendi halinde. Babamdan haberim yok. Dört tane yeğenim oldu. Evlendim, üniversiteye gittim. Çocukluğumdan beri avukat olmak isterdim. Şef oldum. Artık on yaşında değilim. Büyüdüm. Değiştim. Taşındım. Ama ilk aklım varmaya başladığından şu yaşıma kadar içimden hiç gitmeyen utangaç, içine kapanık kız hala benimle beraber. Ne kadar bastırmaya çalışsam da benim bir parçam.


Kaç yaşında olursam olayım her zaman sevgiyi arayan kız... Sığınacak liman arayan kız... İçime atmaktan her şeyi, kafam o kadar ağrıyor ki, milyonlarca düşünce var sanki. Etrafımdakiler hastalıktan ağrıdığını düşünüyorlar ama ben biliyorum ki düşünmekten ağrıyor. İçime atmaktan, konuşamamaktan, duygularımı ifade edememekten. Kafamın içinde binlerce sesle uğraşmaktan ağrıyor, biliyorum. Çok bir şey istemiyorum. Sadece sevdiğimin dizine yatıp sadece saçımı sevmesini ve bana geçeceğini söylemesini istiyorum.

Ben artık sadece ağrı olmayan düşünceler istiyorum.